Lady Diana’nın 1990’lardaki ruh halini gözler önüne seren portresi, ilk kez Londra’da sergilendi. Nazlı Keçili, Diana’nın ölümünün 25. yılında müzayedede 200 bin dolara satılan portrenin hikayesini yazdı.
Dünya Kraliçe II. Elizabeth’in vefatını konuşurken, sanat dünyasında bir başka ikonik kraliyet ismi ön plana çıkıyor. Lady Diana’nın 1990’lardaki ruh halini gözler önüne seren bir portresi, ölümünün 25. yılında satışa çıktığı müzayedede 200 bin dolara alıcı bulduktan sonra ilk kez Londra’da sergilendi. Portre, Diana’nın hayatında çalkantılı bir dönem olan 1994 yılında, Charles’tan ayrılmasından iki yıl sonra ve Paris’te geçirdiği trajik kazadan üç yıl önce yapılmıştı.
Portre, sanatçı Nelson Shanks tarafından Diana’nın daha sonra Kensington Sarayı’ndaki dairesinin büyük merdivenine asacağı çok daha büyük resmi için bir hazırlık çalışmasıydı. Diana’nın evliliğindeki ve kraliyet yaşamındaki çalkantılı duygu durumunu en iyi yansıtan portresi olarak kabul edildi.
Diana bugüne dek hayatımıza giren ikonik isimler arasında belki de en bilinen ve en çok empati kurulan figürdü. Onun yaşadıkları yalnızca kadın dayanışmasının değil tüm insanlığın derdi haline gelmişti. İngiltere’de sanatın banisi olan kraliyet ailesinin gelini olmasına rağmen onun 80’ler ve 90’lar boyunca çok az sayıda portresi yapıldı. Bunlardan en dikkat çekici olan örnek Galler’deki Cardiff Belediye Binası tarafından görevlendirilen sanatçı John Merton’un, prensesi üç pozda gösteren 1985 tarihli çalışmasıdır. Nelson Shanks tarafından yapılan bu hüzünlü portresinin poz verme aşamalarında Galler Prensesi, sanatçı ile çok fazla oturum gerçekleştirmiş. Sanatçının evinin de Kensington Sarayı’na yakın olması bu dostluğu pekiştirmiş ve Diana, Shanks’ın eşi Leona’yla da ahbap olmuş. Diana ile geçirdikleri zaman sona erdikten sonra Shanks Amerika’ya geri döndüğünde, onlara bir mektup yazarak şunları söylemiş Diana; “Seni ve Leona’yı Londra’da özlüyorum, çünkü stüdyoya gelmek güvenli bir sığınaktı, çok destek ve sevgi doluydu.”
Hiç şüphesiz bu portre 20. yüzyılda yapılmış en önemli kraliyet portrelerinden biri. Diana da kısacık ömründe sanatın ve sanatçının en büyük destekçilerinden biriydi. Bu portre için Nelson Shanks’ın karşısında tam 35 saat boyunca oturdu. Başlangıçta Kensington’a asılan tablo şimdi Diana’nın ailesinin evinde. Sothebys’te satışa çıkar çıkmaz rekor kıran portrede, Diana’nın en güvendiği tasarımcı olan Catherine Walker imzalı yeşil elbisesi de 1997’de bir müzayedede rekor fiyata satılan ikonik bir parça. Diana ve Shanks, son portre için kıyafeti beyaz bir bluzla değiştirmeye karar vermiş olsalar da beyaz bluz ile olan tam boy portresinde de aynı mahzun gözleri ve düşünceli ifadesi yerini almış.
Charles ve Diana’nın 1992’de resmi olarak ayrılmasının ardından, prensesin karşılaştığı basın müdahalesi, onun dostlukları ve davranışları hakkında düzenli olarak dünya magazin gazetelerinin ön sayfalarında yer alan spekülasyonlar çarpıcı biçimde artmıştı. Portrenin çizildiği yıl olan 1994, Charles’ın gazeteci David Dimbleby ile evliliğinin çöküşü hakkında konuştuğu ve birliktelikleri geri dönülemez şekilde bozulduktan sonra Diana’ya sadakatsiz olduğunu itiraf ettiği bir röportajda yer aldığı yıldı.
Girdiği her ortamda dikkatleri üzerine çeken Diana, duygularını en dürüst şekilde yansıttığı bir portre çalışmasıyla ortalama bir kraliyet imajının verebileceğinden çok daha fazlasını vererek yaşadığı problemleri hafızalardan silinmeyecek bir boyuta taşımayı da başarmış. Bu da demek oluyor ki, Diana hüzünlü bir prenses olmanın çok ötesinde ne yaptığını çok iyi bilen güçlü bir kadındı. Bir ifade biçimi olarak sanatı seçmesi de onun duruşuna çok yakışan bir hareket olmuş.