Nazlı Keçili, geçen hafta Paris’te gezdiği ‘Monet – Mitchell’ sergisini yazdı. İşte Amerikalı sanatçı Joan Mitchell’in Fransız sanatçı Claude Monet’nin resminden esinlenerek hazırladığı serginin detayları…
Geçtiğimiz hafta Paris’te ziyaret etme fırsatı bulduğum ‘Monet – Mitchell’ sergisi, iki olağanüstü sanatçının, Claude Monet (1840-1926) ve Joan Mitchell’in (1925- 1992) eserleri arasında benzeri görülmemiş bir diyalog yaratmasıyla beni büyüledi. ‘Monet – Mitchell’ sergisi, her iki sanatçının bir manzaraya ve doğaya benzersiz tepkisini, özellikle sürükleyici bir şekilde resmederek sunuyor. Joan Mitchell, Monet’nin, Giverny’deki nilüfer göletinin yüzeyinde uzun uzadıya gözlemlediği motifleri stüdyosunda yeniden yaratmış ve ortaya muazzam eserler çıkmış.
Küratörlüğünü Suzanne Page’nin üstlendiği ‘Monet – Mitchell’ başlıklı bu sergide Mitchell’in kariyeri, 1950’lerdeki erken dönem soyut çalışmalarından başlayarak kronolojik olarak sunuluyor. 1925’te Chicago’da doğan Mitchell, sanatla erken yaşta tanışan ve sanat enstitüsündeki eğitiminin ardından M.F.A. derecesi alan bir sanatçı. 1947’de New York’a taşındığında, Kübizm ve Empresyonizm’i yakından inceledikten sonra çalışmaları çoktan soyut bir dönüş almaya başlamıştı ve kendini 1950’lerin New York Okulu’nda buldu. Bu süre zarfında, Mitchell’in stüdyosuna yazmak için sık sık giden de Kooning’s ve şair Frank O’Hara ile özellikle yakın bağlar kurdu. 1951’de, Jackson Pollock, Franz Kline, de Koonings, Krasner ve diğer AbEx sanatçılarının birlikte sergilendiği ufuk açıcı ‘Ninth Street Show’da yer aldı. ‘Monet – Mitchell’ sergisinde, serginin yapıldığı döneme ait bazı çalışmaları da sergileniyor.
Claude Monet’nin Nilüferleri, 1950’lerde Amerika Birleşik Devletleri’nde tanındı ve burada Soyut Ekspresyonizm ressamları tarafından soyutlamanın öncüleri olarak görülmüşlerdi.
Mitchell, 1957 ve 1958’de ‘Monet’nin Uyanışı’ bağlamında, arkadaşı Elaine de Kooning tarafından ortaya atılan ‘soyut izlenimcilik’ kavramına adanmış sergilere katıldı. İki sanatçı arasındaki yakınlaşma, Joan Mitchell’in 1968’de Vetheuil’e, Monet’nin 1878-1881 yılları arasında yaşadığı yere yakın bir eve taşınmasıyla daha da güçlendi.Farklı zamanlarda aynı manzarayla karşı karşıya gelen bu iki sanatçı benzer terimlerle tanımladıkları ortak resimsel bir yaklaşım geliştirdiler. Monet ‘duyum’a, Mitchell ise ‘duygula’ra atıfta bulundu. Sergide Monet’nin Nilüferler’i ve Mitchell’ın Nehir’ini yan yana görmek büyüleyiciydi. Monet bir göleti ve Mitchell bir nehri tasvir ediyor olabilir ancak bunlar, suyun ince renkli kesiklerle kesintiye uğrayan beyaz bloklara dönüşmesine izin verme biçimleri bakımından benzerdir.
Fransa kırsalından ilham iki sanatçı, etkileşimi sanatlarının temelini oluşturan ışık ve renge karşı keskin bir duyarlılığı paylaştılar. Monet’nin mor rengi kullanışına hayranlık duyan Mitchell, ‘Edrita Fried’ eserinde Monet’nin Nilüferler’de kullandığı mor tonları kullanarak sanatçıya saygılarını iletmiş.
Monet ve Mitchell’in bitki örtüsünü, suyu ve atmosferi betimleyen enerjik ama bir o kadar da dingin tuvalleri aynı manzaraya bakan ortak ama farklı gözlerin birer sembolü oldular.
Fondation Louis Vuitton’da yer alan sergi, 60’a yakın sembolik eser aracılığıyla, çarpıcı görsel ve tematik paralelliklerle vurgulanan, izleyiciye büyüleyici ve sürükleyici bir yolculuk sunuyor. Sergi 27 Şubat’a kadar görülebilecek. Yolu Paris’e düşenler kesinlikle kaçırmasın.
Küratörlüğünü Suzanne Page’nin üstlendiği ‘Monet – Mitchell’ başlıklı bu sergide Mitchell’in kariyeri, 1950’lerdeki erken dönem soyut çalışmalarından başlayarak kronolojik olarak sunuluyor.