Galerist, Semiha Berksoy’un La Biennale di Venezia bünyesinde, Adriano Pedrosa’nın küratörlüğünü üstlendiği 60. Enternasyonel Sanat Sergisi, ‘Foreigners Everywhere’ isimli sergiye katılımını duyurmaktan mutluluk duyuyor. The Biennale Arte 2024, 20 Nisan’da Venedik’de yer alan Arsenale ve Giardini’de sanatseverlerle buluşuyor.
Berksoy’un eserleri, Venedik Bienali dahilinde ikinci kere sergileniyor; Berksoy, ilk olarak 2005 yılında Rosa Martinez ve Maria de Corral eş küratörlüğünde gerçekleşen 51. edisyona dahil edilmişti.
Berksoy’un resimlerinde bir sembol olarak karşımıza çıkan “kader çizgisi”, otoportre ve portreleri başta olmak üzere çoğu yapıtında izlenir. Bu çizgi, tuval yüzeyini enlemesine bölen, genel olarak baş ve gövdeyi ayıran, kalın ve siyah bir kontur olarak ezeli ve ebedi bir zaman-mekana işaret eder. Sanatçının, “Annem Ressam Fatma Saime”, “Annesine Göbeğinden Bağlı Çocuk” (1966), “Gülen Otoportre”, “Gören Otoportre” (1969), “Duran Otoportre” (1968) ya da 1972 tarihli “Bozulamayan Kader Çizgisi”, “Ümit”, “Cendereye Vurulmuş Kadın”, “Doğum-Annem”, “Keder Otoportre” gibi yapıtlarında ortaya çıkan kader çizgisi, umut ve yitim, yaşam ve ölüm, yeraltı ve yerüstü, geçmiş ve geleceğin biçimsel ifadesidir. Kader çizgisinin baskın bir ifade ile ortaya çıktığı resimlerinde daha fazla annesi izlenir sanatçının. Çünkü, Berksoy’un hayatındaki en önemli figür olan annesi Fatma Saime Hanım’ı henüz sekiz yaşındayken kaybetmesi, onun hayata bakış açısının şekillenmesi ötesinde hayatta kalabilmek için sanata tutunmasında belirleyici olmuştur. Annesini merkezine aldığı sayısız resimlerinden “Annem Ud Çalarken” (1958), “Annesi Tarafından Kötülükten Korunan Kız” (1970), “Korku” (1971), “Annem ve Ben”de (1974) izlendiği gibi Fatma Saime Hanım, Berksoy’un resimlerinde güzelliğin, zerafetin, şefkatin, yaşamın ve ölümün bir sembolüdür. Annesinin çok sevdiği renk olan eflatunu onun başının etrafında bir hare olarak resimleyen sanatçıya göre ölüm, yaşam ile iç içe ve ayrılmaz bir kavramdır ve annesi başta olmak üzere sevdiği insanların ruhunu hep yanında hissederek resimlerinde yaşatır.
Semiha Berksoy, Annem Ressam Fatma Saime, 1972, duralit üzerine yağlı boya, 93 x 65 cm. Sanatçı varislerinin ve Galerist’in izniyle.
SEMİHA BERKSOY HAKKINDA
Semiha Berksoy (1910-2004) doğuştan gelen sanat aşkıyla ve yeteneğiyle Cumhuriyet kuşağının en önemli temsilcilerinden ve Türkiye’nin uluslararası alanda tanınmış ilk sanatçılarından biridir. 19 yaşında Güzel Sanatlar Akademisi, Namık Ismail Atölyesi ve Hakkı Toygar Seramik Atölyesi’ne kabul edilir. Ertesi yıl ise Muhsin Ertuğrul tarafından açılan Darülbedayi Tiyatro Okulu sınavını kazanır.
Sanata çok yönlü yaklaşımıyla gerçek bir öncü olan Berksoy; ilk sesli Türk filminde ve ilk Türk operasında, yurtiçi ve yurtdışında sayısız önemli temsilde sahne alır. Berlin Yüksek Müzik Akademisi’ni birincilikle bitiren sanatçı ‘Birinci Sınıf Opera Sanatçısı’, ‘Başartist (Primadonna)’ ve ‘Devlet Sanatçısı’ ünvanlarına layık görülür. Yaşamını sanata adayan ve görsel sanatlarla her zaman yakından ilgilenen Berksoy, İstanbul Bienali, 1997; Manifesta II, 1998; Venedik Bienali, 2005; Sharjah Bienali ve La Lune Du Voyage Réel aux Voyages Imaginaires (Grand Palais), 2019; Lyon Bienali, 2022 ve Venedik Bienali, 2024 gibi önemli uluslarası sergilerde eserleriyle yer alır. 2000 yılında ise 90 yaşında New York Lincoln Center’da yönetmen Robert Wilson’un ‘The Days Before’ adlı oyununda Wagner’in ‘Aşk Ölümü’ aryasını söyler.
Semiha Berksoy tutkularını, aşklarını ve acılarını, çizgisel, ironik ve yalın bir dille resimlerine aktarırken, yaşam, ölüm ve zamanın sınırlarının aşıldığı yeni bir boyut yaratır. Kendi yaşantısını üretiminin merkezine alan Berksoy, yaşamını ve sanatını birbirinden ayırmaz; resimleri cesur, coşkulu, disiplinli, özgün kişiliğinin yanı sıra bütüncül sanat eğitimi, deneyimi ve anlayışının da birer uzantısıdır.