“Bugün ne kadar da kitschsiniz” derlerse şayet, oradan hemen uzaklaşma isteğiniz gelebilir, sonrasında karşılık veremeyip “Sen kendi kitschliğine bak asıl!” gibi bir alınganlık yapabilirsiniz. Halbuki kitsch kötü bir şey değil. Sadece anlatması, açıklaması zor bir kavram.
Kitsch, sanat tarihinde herhangi bir estetik değer taşımayan, kötü zevk ve ucuzlatma anlamına gelen bir terim. Bir değeri olduğu gibi kopyalayıp, yeni bir değer katmadan üretmek de bir nevi kitsch oluyor, ifadeyi abartınca da.
Kitsch’le alıp veremeyişimiz 1980’lerde sanat eleştirmeni Beral Madra’yla başlıyor. Konuyu Türkiye gündemine taşıyıp, tartışmaları başlatmakla beraber, “Şu anda dünya üzerinde kitsch’siz kültür yoktur” açıklamasını yapıyor. Ona göre kitsch’in Türkiye’de yaygınlaşması ve estetiği yok saymasının sebebi, kültürümüzün modernleşmesini tamamlamamış olması. Bu tarz kültürlerde de kitsch’in, estetiği işgal etmesi daha kolay oluyor.
Neredeyse her yerde etkisini hissettiren kitsch, elbette müzikte de yer alıyor. Müzik eleştirmeni Naim Dilmener, kitsch’in bizim müzik dünyamızda yaygın olduğunu söylüyor ve en güzel örnek olarak da Zeki Müren’in gardırobunu veriyor. “Paşa”mız süslü ve püslü, her zaman efendi.
Sanat Güneş’mizi hatırladıktan sonra aklımıza gelebilecek diğer bir isim ise Bülent Ersoy olabilir. Türkiye’de Cadılar Bayramı’nı bize her gün yaşatabilen bir zat; gerek giyimi, gerekse tavrıyla. Kitsch’in bir yandan da ifadenin abartılmasını savunduğunu düşünürsek, Diva’mıza kitsch az gelir bile “efenim”!
Arabesk de bir kitsch’tir. Farklı kültürlerin bileşenlerinden, Arap müziği ve Türk müziği öğeleri bir araya gelip, bir bütün oluşturmuştur ve ortaya melez bir müzik çıkmıştır. İki kültüre de ait değildir ama ikisinden de izler taşır. Tıpkı Çok Sesli Türk Sanat Müziği gibi, ya da daha çok İsmail YK gibi sanki; ne arabesk ne de pop.
Peki bağlamayla Metallica çalmak… Mükemmel bir kitsch örneği. “Nothing Else Matters” yanık bağlama coverı bizi lise yıllarımıza geri döndürür, hormonlarımızın bizi kontrol ettiği dönem aşkımızı hatırlatır, içimizi parçalar. Sonrasında ise istemsiz bir halay çekme hareketi yaratabilir ama sazı çalan kişi çoktan “Seek and Destroy”a geçmiştir, kafalar sallanmaya başlanmıştır bir kere.
Hatırlarsanız 2011 yazında Pink Floyd severler, kulakta uğultu şikayetiyle hastanelerin kulak burun boğaz bölümlerine akın etmişti. Doktora gidebilenlerin reçetesi; geçici süreliğine sosyal medyayı takip etmemesi oldu. Gidemeyenler ise bir süreliğine işitme kaybı yaşadı. Bu salgının sebebiyse kısa sürede sosyal medyada yayılan Serdar Ortaç’ın konser görüntüsüydü. Serdar Ortaç, “Yaz Günü” şarkısı arasında “Another Brick In The Wall” coverı yapmış, sevilen bir şarkıdan bizleri nefret ettirmişti. O sözleri unutmak istesek de hala aklımızda: “Buralara buralara buralara buralara… We don’t need no education…keyşın”
Popüler kültür de işin içine girince kitsch durumları iyice karışmaya başlıyor. Popüler kültüre ait her şeyi elinin tersiyle “kitsch” diye itmek biraz kolaya kaçmak oluyor. Popüler kültür sırf halka ait olduğundan, sanatın kötü ve ucuz bir taklidi değil elbette. Kitsch küçümsenen her şey olabilir ama var olduğuna göre birileri tarafından beğenildiği de ortada. İngiliz filozof David Hume’nin de dediği gibi “Güzellik yalnız bakanın zihnindedir.”… Ya da İsmail YK’nın duygularımıza açık açık tercüman olduğu gibi “Beni beğeneni ben ben beğenmem, benim beğendiğimi ise beni beğenmez.”… Eğer zevkler olmasaydı, muhtemelen kitsch de var olamayacaktı.
Düşündükçe bir yerden sonra her şey ve herkes kitsch gelmeye başlıyor olabilir. Bu aslında gayet normal çünkü anlatıldıkça kendisine dönüşen kısır bir döngü halini alıyor. Sanırım bu yazı da bir kitsch…
Yazar: Efe ALAÇAMLI