HO-Chi, Vietnam’ın Atatürk’ü. Son derece ilginç bir hayatı var. Önce şunu söylemeliyim Vietnam bugün nerelerde biliyor musunuz? Senede planlanmış büyüme hızı 6,5 gibi ortaya konulmuş. Onu ne aşağıya çekiyorlar ne yukarıya itiyorlar ne de bazıları gibi palavra atıyorlar, gerçek rakam 6,5. Ve Vietnam son derece kötü bir halde Amerikalılarla yaptığı savaşı bitirdikten sonra yine son derece akıllıca hareketlerle Almanya gibi, Japonya gibi süratle büyüme göstermiş. Artık Vietnam’da yok yok. Şehirleri son derece derli toplu. Halk kendini gittikçe ülkesine vermesinin yanı sıra mali değerlerini ve imkânlarını da yükseltmeye başlamış. Ve Vietnam uçuyor beyler uçuyor. HO-Chi, Vietnam’ın Atatürk’ü son derece sükûnet içinde bir hayatı seviyor. Günlük mesaisini hükümet konağında geçirdikten sonra akşam gerçekten çok mütevazı evine dönüyor ve ev yaşamını devam ettiriyor. Lüksten, çılgınlıklardan, halk sıkıntıdayken o sadabadda yaşamaktan katiyen zevk almıyor ve böyle bir şey de asla yapmıyor. Onun için halkın kendisine Vietnam’ı kurtaran kişi olarak bakmasının yanı sıra muhteşem bir sempatisi de var çünkü o halktan biri. Mesela onu kandıracak insanlar yok. Onun çevresinde biz de olan ulemalar gibi kimseler de yok o bizim gibi ülkelere mahsus. Diyeceksiniz ki Araplar ne yapıyor? Evet, Araplar ulemalarının tavsiyelerine uyarak ülkelerini idare ettirmeye çalışıyor ama onlar zengin kardeşim. Araplarda para çok, petrol var, gaz var, her şey var. Allah onlara toprağın altında müthiş bir güç vermiş. Onlar da bu gücü aldıktan sonra kapıp, koyuvermişler. Arapları örnek olarak alan ve onların örnekliği ile övünen hiçbir ülke başarıya ulaşamaz. Ta ki Araplar gibi petrolleri gani, paraları gırla olmasın. Vietnam’ı örnek olarak veriyorum, çünkü çok etkilendim.
Uzun zamandır bu tür ülkelerin gelişmeleriyle, idari tarzlarıyla ilgili olarak ciddi araştırmalar yapıyorum. Ve görüyorum ki çalışan, gerçekten mütevazı olan, hırsı olmayan kurumların, şahısların hem ülkeleri hem kendileri adına son derece müreffeh bir yola gittiklerini görüyorum. Birden şuanda aklıma geldi bu mütevazılık içerisinde, akıllı tutumluluk içerisinde, parasını akıllıca harcamayı uygulayan kişiler arasında ülkemizde de çok değer verdiğimiz birisi var en azından benim değer verdiğim birisi var Vehbi Koç. Vehbi Koç ile yakın iş ilişkimiz, iş ilişkimizin yanı sıra baba evlat ilişkimiz oldu çünkü babamın arkadaşıydı. Ankara Etlik’teki çiftliklerde babamla yakın oturmuşlar. Fakat iyi dostmuşlar. Hatta hiç unutmam Vehbi Bey bana bir gün ‘’Baban çok sık davetler verirdi.’’ dedi. O davetlerden bir tanesinde bir baktım sonradan öğrendiğim kadarıyla davetin yapıldığı statü; açık büfeymiş. Upuzun bir masada sıcak soğuk her şey var kuş sütü eksik değil. O masaya gidiyorsun tabağını eline alıyorsun istediğinden istediğin kadar alıp yiyorsun. Yiyorsun da o misafirler diyelim 30 kişi, 50 kişi ama büfede var 100 kişilik yemek. Sonra ne oluyor? O yemekler toplanıyor ya bir yere gönderiliyor ya da maalesef atılıyor. Vehbi Bey, katiyen bu işi tasvip etmemiş. O gün eve geldiğim zaman çağırdım adamlarımı ve şu talimatı verdim adamlarıma dedi. ‘’Misafir geldiği zaman sofranın ortasına kayık tabakla yemek getirmeyeceksiniz. Yemekler içeride duracak. Herkesin tabağının içine yiyeceği kadar yemek koyup, getirip önüne koyacaksınız. Yedikten sonra ikinciyi isterse mutfakta var ise getireceksiniz yoksa da maalesef kalmadı efendim size başka bir şey takdim edebiliriz deyip işi geçiştireceksiniz.’’ öyle har vurup harman savurmayı hiç sevmem demişti bana.
Vehbi Bey ile aşağı yukarı 35-40 sene iş ilişkimiz oldu. Onun hizmetlerinde bulunan benim şirketlerim son derece büyük bir disipline sahip olmuştu. Yani şunu söylemek istiyorum Vehbi Koç bana, bayilerine büyük katkı sağladı. Kendi kuruluşlarındaki disiplin itibarıyla muhteşem bir ülke adamıydı. Memleketini severdi ve göründüğü üzere Türkiye’de geçmişten bu yana büyüyen işadamlarından kalmışsa biri bunlardan biri Vehbi Koç’tur. Müesseseleri hala devam etmektedir ve gittikçe büyümektedir. Eğer benim başıma gelen gibi bir rezillik başına getirmeyeceklerse hükümetler Koç Grubu daha nice yıllar başarıyla yürüyecek kuruluş olarak, ülkeye çok şeyler kazandıracaktır. Evet, bu ara Vehbi Koç’tan da bahsettim. Çünkü o okuduğum büyük devlet adamlarına örnek olacak bir hayat standardı uygulamış ve adeta bugün Koç Grubu -Vehbi Bey’in son sağlığında da öyleydi- devlet kadar büyük ve devlet gibi işletilen bir kuruldur. Bununla da iftihar etmeliyiz.
Ben hep bakıyorum hükümetlere, devletlere, idarelere son yıllarda bazı sapıklar geldi ülkelerin idarelerine. Bunlardan bir tanesi de Amerika’daydı bilindiği üzere. Amerika son başkanını kaliteli bir standartla yolcu etmeyecek ve o heyecanlar içerisinde bir daha gelmeyi düşünen Trump, bir daha da Amerika’nın başına gelemeyecek. Çünkü görüldüğü üzere görgüsüz, doğru dürüst eğitimi, alt yapısı, tecrübesi olmayan insanların böyle büyük devletlerde başkan gibi sıfatlarla iktidara gelip, oturup, ülkeyi mahvetmelerine artık en azından gençler müsaade etmeyecekler. Nitekim Amerika’da %70 gibi bir oy sahibiyken bugünkü Trump’ın durumunu görüyorsunuz.
Hep söylediğim bir şey var iktidarlar, fırsat bularak iktidara gelmişlerdir. Yani bir şekilde kendilerini, başarılarını ispat ederek iktidara gelmiş değillerdir. İktidara onlardan evvelki partilerin başarısızlıklarından istifade ederek gelmişlerdir. Büyük ümitlerle vatandaşlardan oy almışlar ve bir gün gelmiş onlar da başarısız oldukları için iktidarı başkaları devralmışlardır. Ya da Türkiye’de yaşadığımız gibi arada darbeler olarak gerçekleşen tatsızlıklar, Türkiye’de darbeler sonrası yeni iktidarlar başa gelmişlerdir. Onlar da başa geldikleri itibarı halkın onlara karşı güvenleri yitirildikten sonra kaybetmişler ve başa yeni iktidarlar gelmiştir. Bu olay bana Amerika’daki bazı büyük dev kuruluşların yönetilmesiyle ilgili hatıralarımı canlandırdı. Mesela Amerika’nın en büyük otomobil devlerinden olan Chrysler, iflas etmek üzereyken onun başına devletin teşvikiyle ünlü yönetici Aya Koka getirilmişti. Ve Chrysler’ı kurtarması için ondan medet umulmuştu. Hani bir tarihte de Türkiye’de Mr. Derviş getirilmişti aynı onun gibi. Lee Lacocca muazzam sistemler getirip, oturtmuştu fakat o kadar ağır yara ve darbeler vardı ki maalesef Lee Lacocca’ya rağmen Chrysler ayakta duramadı. Ve firma başka şirketler tarafından satın alındı ve bir bölümü de kapatıldı gitti. Mesela Desoto marka, Plymouth marka otomobiller bunların içindeydi bir tek Chrysler’ın kendisi ve Dodge markalar kaldı.
Aynı şekilde çok kısa bir zaman içerisinde Derviş Bey de Türkiye’ye getirildi. Koalisyon hükümetinin o zamanki başbakanı Sayın Ecevit, çok rahatsızdı, hastaydı, gücünü ortaya koyamıyordu, o kişiye büyük yetki verdi ve bir sürü sistemler geliştirdiler. Fakat o sistemlerin altında yatan Türkiye’nin borç almasıydı. Yani IMF’e doğru önüne eğilmesiydi. Tabi dışarıdan böyle borç gelince Türkiye, kendilerini kaldıracak gibiyken iktidara bugünkü hükümetimiz geldiler. Ve bugünkü hükümetimiz, o dönemki son çareyle yapılan dopingin hızından istifade ederek, kendilerinin inançlı ve güzel başlayan yönetimleriyle Türkiye’yi güzel bir boyutta uçurmaya başlamışlardı. Sonra ne oldu burada yorum yok.
Sayın Cumhurbaşkanımızın çalışan gazetecilerin günü olmasından dolayı bugün bir şey ifade ettiler o da ilginç diyor ki ’’Basın özgürlüğü demokrasimizin en önemli parçası olarak medya ve basın özgürdür, özgür olmaya devam edecektir. Bu demokrasi için önemli olan tavır ve icraattır’’ diyorlar. Ben de Instagram’da küçük bir not yazdım. Herhâlde bugünkü Türkiye’deki basın mensuplarının, gazetecilerin özgürlük dozları hakkında Sayın Cumhurbaşkanı’na etrafındaki danışanları, ulemaları doğru bilgi vermiyorlar dedim.
Evet, karmakarışık bir yazı yazdık. Bu yazı belki size, evde oturma azabınız sonrasında birazcık kafanızı değişik pozisyona getirmenize, farklı düşünmenize, birazcık da bizim ‘’brainwashing’’ yani beyni yıkama dediğimiz konularda yararlı olur.
İyi haftalar dilerim.
M.Nail KEÇİLİ