Dünyanın en güzel şehri olan İstanbul’da doğup büyüdüm. 1990-1995 yılları arasında ABD’de University of Southern Maine’de Siyasal Bilimler ve Müzik okudum. Müzik yan branştı ama en fazla vaktimi alan alandı. Sonra arada geçen bir 19 yıllık iş hayatından sonra tekrar öğrenime dönerek Sabancı Üniversitesi’nde Executive MBA yaptım. Arada bizi MIT Boston’a ‘Liderlik ve Girişimcilik’ üzerine sertifika programına götürmeleri de bulunmaz bir fırsat oldu bizler için. MIT’den aldığım gazla hemen Said Business School, University of Oxford’a başvurdum ve orada ‘Organizasyonal Liderlik’ üzerine tezli ve yarı zamanlı Postgraduate Diploma programına katıldım ve Üstün Başarıyla 2017 yılında mezun oldum. Tabii bu arada önce aile işim Almelek A.Ş.’de (Ambalaj yan sanayi üzerine çeşitli ürünlerin distribütör, temsilcilik ve üretimleri) sonra Siegwerk Corporation’da (Ambalaj mürekkepleri üretimi)ve arkasından yine Almelek’te toplam 23 yıldır çoğunlukla yönetici olduğum çalışmalarım oldu.
Öncelikle aldığım eğitimler beni çok etkiledi (Sabancı-MIT-Oxford) ve üç üniversitede de o kadar motive edici, multidisipliner ve sevimli hocalarla tanıştım ve bazılarıyla yakın ilişkiler kurdum ki, bir nevi benim rol modellerim oldular ve onlara özenmek istedim. Zaten öteden beri öğrendiklerimi paylaşmak konusunda büyük bir arzum vardı. Ilk verdiğim konuşmalara karşı seyircinin pozitif tepkileri de beni motive edince kendimi bu maceranın içinde buldum.
Sizin eğitimlerinize katılan ve sizi dinlemeye gelen katılımcılarınıza ne vaadediyorsunuz?
Her şeyden önemlisi farkındalığımızın artmasıdır. Biz ne kadar kendimize yönelik bilgilenirsek, o kadar karşımızdaki insanlara hem faydalı olabiliriz hem de onlarla beraber var olmak istediğimiz ortamlarda ve ulaşmak istediğimiz hayatlara yaklaşabiliriz. Benim amacım insanların konuşmalarım sırasında bir miktar şaşırarak bu şaşkınlığı kendilerine mal etmeleri ve hayatlarını gözden geçirmeleridir.
Aslında bu hikayelerin hepsi de başarı üzerine kurulmuş değiller. Bir kısmı bilakis başarısızlık üzerine olan hikayeleri de kapsıyor. İzleyici her iki uçtaki hikayeleri dinlerken kendine ayna tutacak ve kendini tanıdıkça davranışları da ona değişecek ve kendini yeni durumlara adapte edecek.
Aslında karizma kişinin ilk belirmesiyle beraber ‘sözsüz’ davranışlarını göstermesiyle başlar. Sonra da kişi konuşmaya başladığın insanlar üzerinde bıraktığı ‘Karizmatik’ kanızı ya devam eder ya da tümden yıkılır. Aslında karizmanın her ne kadar öğelerinden bazıları fiziksel cazibe, yaptığı işte uzmanlık, beceri gibi gözükse de aslında her şeyin başı ‘tutku’dur. Kişi tutkusunu gösterdiği an etrafına zaten karizmatik bulunmaya başlar. O halde her birimiz hangi alanda bir yerlere varmaya çalışıyorsak bunu insanlara heyecanımızla aktarmalıyız ki insanlar bulunduğumuz konumdan etkilensinler ve bizi daha da ciddiye alsınlar.
Peki liderliği nasıl tanımlıyorsunuz? Liderlerin ortak özellikleri nelerdir?
Liderlik bir davranış biçimidir aslında. Bir masa var ve yan odaya taşınması gerekiyor. Herhangi bir sorumlu müdür yalnızca masanın taşınmasını talimat şeklinde iletiyorsa ve yapılmadığı takdirde cezasını da daha şimdiden elemana buyuruyorsa bu kişi lider değildir. Lider ise hem bu işin yapılması için elemanı motive etmekle yetinmez bir de kendisi de yardımcı olmaya çalışır ve sonunda elde edilen başarıyı da kendi üstüne almak için yarışmaz ve elemanının başarısı olarak etrafına bizzat kendisi anlatır. Liderin bu özellikleri elemanını da ona sadakatla bağlar ve bir sonraki iletilecek talimatı daha da istekle ve yüksek motivasyonla yapmasını sağlar. Lider olan kişi işlerini delege etmesini bilir ve bunu yaparken empati kurarak elemanlarını yönlendirir. Bu sayede de sevilen ve humanist bir kişi olarak algılanır.
Bazı görüşler her insanın doğal bir şekilde karizma olgusuna sahip olmadığını, liderlik vasıfları taşımadığını, bu özelliklerin yalnızca bazı insanlarda var olan bir mizaç olduğunu savunuyor. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Sonradan edinilebilir mi bunlar?
Kesinlikle karizmanın sonradan da elde edilebilen bir olgu olduğunu düşünüyorum. Tabii ki DNA’nın rolü tartışılamaz. Bazı insanlar doğuştan liderlik ve karizmatik özellikler taşıyabilirler. Her insan kendini bu konuda yetiştirebilir, hem vücut diliyle hem yaptıklarıyla, hem giyimiyle kendini girmek istediği ortamlara uygun bir hale getirebilir.
2017 yılında, Büyükada Anadolu Klübü’nde yaptığınız bir konuşmadan kısa bir parça dinleme fırsatım oldu. Burada ilk izlenimin önemini anlatmıştınız. İlk izlenimler sonraki aşamalarda da doğru çıkar mı? İyi bir intiba bırakmanın formülünden bahseder misiniz?
AA-İlk izlenimin kökü evrimsel psikolojiden geçiyor. Daha ilk çağlardaki insanlar nasıl birbirlerini çok kısa bir sürede çözümleyerek düşman mı dost mu olduklarına karar verebildilerse biz de dünya tarihinin bu döneminde aynı hislerden yola çıkarak ‘ayakta kalabilmek’ için benzer duyguları yaşıyoruz. O halde ilk izlenimi vermek hayati önem taşıyor. Kötü verirseniz damgalanıyorsunuz, iyi verirseniz de aynı şekilde size çok büyük faydası var. Ancak tabii ki ilk izleniminiz iyi olsa bile karşınızdaki kişinin hareketleri sonradan size yanıltabilir de. Bu ancak yaşayacak vereceğiniz bir karar. Ancak kanımca ilk verdiğiniz puan çoğunlukla sonra da geçerliliğini devam ettirecektir.
Sizin besteci ve şarkıcı kimliğiniz de var. Hangi tarzlarda çalışmalar yapıyorsunuz?
AA-Çok farklı tarzlarda müzik yapmaktan keyif alıyorum. Bu bana bir nevi zenginlik katıyor. Klasik Batı Müziği, Klasik Türk Müziği, Marşlar, Tangolar, Rock, Türküler gibi alanlarda müzik yapmak ruhuma iyi geliyor. Bestelerimi seslendirmek de ayrı bir keyif benim için.
Shakespeare’in sonelerini besteleme fikri nasıl ortaya çıktı. Bu doğrultuda nasıl bir çalışma izlediniz. Şu an bu çalışmaları hangi platformlardan dinleyebiliriz?
2016 Shakespeare’in 400. Ölüm yıldönümü olduğundan Piyanist arkadaşım Oğuz Kasap ile birlikte bu projeyi yapmaya karar verdik. 2015’in ortasından bu yana da 19 konser verdik. Hatta bu konserlerden iki tanesini Said Business School & Pembroke College’da (Oxford Üniversitesi’nin bünyesinde bulunan okullar) İngiliz seyirciyle buluşturmak bizim için hem ülkemizi temsil ettiğimiz için hem de Shakespeare gibi bir dehanın eserlerine hayat verme imkanı bulmaktan dolayı çok gururluyuz. Konserlerimizde seslendirdiğimiz 10 soneden 3 tanesini Youtube’da bulmak mümkün: Sone 15, Sone 16, Sone 128.