İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen 38. İstanbul Film Festivali için geri sayım başladı. Festival 5-16 Nisan tarihleri arasında, usta yönetmenlerin yeni filmlerinden genç ustalara, yaratıcılığın sınırlarını zorlayan filmlerden klasik başyapıtlara zengin bir program sunmaya hazırlanıyor.
Festivalin Çiçek İstemez bölümü, merkezinde kadınlar olan filmleri bir araya getiriyor. Bölüm kapsamında, gerçek hayatta da sinemada da kendi yolunu çizen, kendi ayakları üzerinde duran kadınların hikâyelerinin anlatıldığı 10 film yer alıyor. Macaristan’dan Vietnam’a, Suriye’den Romanya’ya, bu filmlerdeki kadınlar ayakta duruyor, haklarını arıyorlar.
38. İstanbul Film Festivali “Çiçek İstemez” bölümü filmlerine göz atmaya ne dersiniz?
Oda Hizmetçisi / La Camarista / The Chambermaid
Fotoğrafçı Sophie Calle’in bir projesinden esinlenen Meksikalı yönetmen Lila Avilés, ilk uzun metrajlı filmi Oda Hizmetçisi’nde sıradan bir kadının sahici arzularını, umutlarını, çilesini ve öfkesini bizlere son derece minimalist ve duyarlı bir üslupla hissettiriyor. Gabriela Cartol’un canlandırdığı, Mexico City’de son derece lüks bir otelde temizlik görevlisi olarak çalışan Eva üzerinden incelikli bir karakter incelemesine imza atıyor.
Sofia
Meryem Benm’barek, yönettiği ilk uzun metrajlı filmi Sofia’da Fas’ın evlilik dışı ilişkilere hapis cezası öngören 490 sayılı yasasından yola çıkarak ülkenin sınıf farkı, cinsiyet eşitsizliği, ataerkil gelenekler ve tabularla örülü toplumsal yapısına dair derin ve çarpıcı bir analizde bulunuyor. Hamile olduğunu inkâr ederek günlerini sürdüren 20 yaşındaki Sofia bir gece aile yemeğinde davetlilerin önünde sancılanır. Tıp öğrencisi kuzeni Lena’nın açıkgözlülüğü sayesinde kimseye çaktırmadan hastaneye gidip bebeğini doğurur. Ancak aile bir yana, bu kez de devreye bürokrasi ve yasalar girer: Babanın kimliğini açıklamazsa durum yetkililere bildirilecektir.
Nefes / Aire / Breathe
Oğlunun sağlığını düşünürken kendi sağlığını hiçe sayan bir anne ve dolambaçlı yolları geçit vermeyen bir metropol… İkinci uzun metrajlı filmi Nefes ile yönetmen Arturo Castro Godoy, kentin öte ucundaki okulunda yaralanan Asperger sendromlu oğluna ulaşmaya çalışan Lucia’yı izliyor. Yürek burkan, telaşlı bir yola çıkan Lucia, Buenos Aires’in parlak, Avrupai görünümünün hemen arkasında, dev süpermarketler, halk otobüsleri, yorucu bir bürokrasi ve protesto yürüyüşleri arasından geçerken çağdaş Arjantin’in alışılmadık bir portresini çiziyor. Çaresiz Lucia rolündeki ödüllü oyuncu Julieta Zylberberg’in nefes kesen performansı özellikle dikkat çekiyor.
Bu Her Şeyi Değiştirir / This Changes Everything
Son 100 yılda toplumun kadın algısını ve kadınlardan beklentisini şekillendiren en etkili güçlerden biri haline gelen Hollywood, aynı zamanda ABD’nin en büyük ihracat kalemi. Hollywood’dan çıkan her şey bütün dünyaya yayılıyor. Peki, bu hikâyeleri kimler yaratıyor, perdede ve ekrandaki kadın temsilleri nasıl oluşuyor? ABD sinema sanayisinin yürütücü yapımcı Geena Davis, yaşayan efsane Meryl Streep gibi önde gelen kadınlarından bazılarının yer aldığı bu belgesel, eğlence sektörünün en büyük tartışma konularından birini ele alıyor: kadınların eksik ve yanlış temsili. Yüzlerce tanıklığa ve birçok veriye dayanan yönetmen Tom Donahue, özünde kadın düşmanı Hollywood mekanizmasına ışık tutuyor.
En Sevdiğim Kumaş / Mon Tissu Préféré / My Favourite Fabric
Prömiyerini Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde yapan ve Suriye iç savaşının başladığı günlerde geçen ilk filmi En Sevdiğim Kumaş’ta, Bunuel’in Gündüz Güzeli’nden esinlenen yönetmen Gaya Jiji, ataerkil bir toplumdaki cinsiyetçi çifte standartlara feminist bir eleştiride bulunuyor. Şam’da bir giyim mağazasında çalışan 25 yaşındaki Nahla yaşadığı sıradan hayatın boğuculuğundan kaçma hayalleri kurmaktadır. Annesi onu görücü usulü evlendirmek isteyince Nahla oralı olmaz. Madam Jiji’nin üst katta açtığı “işletme”, bastırılmış cinselliği benliğinin ötesine geçen Nahla için arzularını keşfedeceği bir sığınak olur.
Kaygan Zemin / Der Boden Unter Den Füssen / The Ground Beneath My Feet
Marie Kreutzer, Berlin’de Altın Ayı ödülü için yarışan filmi Kaygan Zemin’de beyaz yakalıların hayatını, yaratıcı bir senaryo ile ele alıyor ve dört dörtlük bir psikolojik gerilime imza atıyor. Kaygan Zemin aile, hastalık, zihin ve çalışma hayatına dair çok ilginç gözlemler yapan bir gerilim.
Üçüncü Eş / Nguoi Vo Ba / The Third Wife
Yönetmenliğini Ash Mayfair’in yaptığı, konuşmalar yerine bakışların ve gözalıcı renklerin öne çıktığı Üçüncü Eş, kadınların arzularını bastırırken erkeklere hizmet etmeleri beklenen bir çağda ve mekânda 14 yaşında zengin bir adamla evlendirilen May’in çocukluktan anneliğe geçişini izliyor. 19. yüzyılda, Vietnam taşrasında, varlıklı bir ağanın üçüncü eşi olarak yeni hayatına başlamak üzere tören kayığından iner daha 14 yaşındaki May. Yeni yuvasına hızlıca uyum sağlaması gerekmektedir: diğer eşler ile ilişkiler, çocuklarla oyun ve elbette aile içi rekabet ve dengeler…
Alice T.
Festivalde en son Alt Kat filmini izlediğimiz, Romen Yeni Dalgası’nın önde gelen temsilcilerinden Radu Muntean yeni filminde evlat edinme, ergen hamileliği, kürtaj, ebeveyn-çocuk ilişkileri, koşulsuz sevgi gibi son derece çetrefilli konulara eğilirken önceki filmlerinden daha stilize, daha renkli bir yapımla kendini yenilemekten çekinmediğini gösteriyor. Küçük bir çocukken evlat edinilen Alice’in sorunlarla örülü hayatına bir de hamile kalmanın ağır gerçekliği eklenir. Kendi bildiğini okuyan Alice için bu olağandışı durum yalnızca yeni bir huysuzluk malzemesiyken başta annesi olmak üzere tüm çevresiyle ilişkisi etkilenecektir.
Bir Gün / Egy Nap / One Day
Bir Gün, Beden ve Ruh filminde yönetmen Ildiko Enyedi’nin yardımcılığını yürüten Zsófia Szilágyi’nin ilk uzun metrajlı filmi. Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali’nin Eleştirmenler Haftası bölümünde yapan Bir Gün, sürekli huzursuzluğu, dinmeyen temposu ve keskin bakışıyla ebeveynliğin insanı kendisine yabancılaştıran etkisini perdeye taşıyor. İşi, sürekli ilgi bekleyen üç çocuğu ve eşiyle 30’lu yaşlarındaki Anna’nın evliliği git gide bir mecburiyetler yumağına dönüşmüştür. Ruhunu törpüleyen bu gürültülü ve tüketici rutin, kocasının onu en iyi arkadaşıyla aldattığını öğrenmesiyle kesintiye uğrar.
Onun Adı Petrunia / Gospod Postoi, İmeto I’ E Petrunija / God Exists, Her Name Is Petrunya
Teona Strugar Mitevska, öfkeli olduğu kadar hüzünlü Onun Adı Petrunia ile Makedon toplumundaki dönüşümün etkilerini gözlemliyor ve kadınların dik durmalarının önemini vurguluyor. Filme adını veren Petrunia, Teofanya bayramında suya atılan tahta haçı kapıp çıkararak erkeklerin gazabını üzerine çekiyor.