Yazar: Derya Kutsal
Gündemi sarsan yasayla birlikte konu üzerine daha çok düşünür olduk. Aslında bizler bu senaryonun çok daha kötüsünü maalesef biliyoruz. 1910 yılında Hayırsızada‘da gerçekleşen toplu sürgün ve katliam tüm acı gerçekliğiyle hafızalara kazındı. ‘Tarih tekerrürden ibarettir’ sözünü bir kez daha acı gerçekleriyle hissediyoruz. Osmanlı geleneğinde sokak köpekleri şehrin birer sakiniydi. 1910 yılına kadar sokaklarda halkla birlikte yaşadılar. Her sokağın bir köpek sakini vardı ve mahalleli onu kollar, besler ve severdi. Tıpkı bugün gibi. Ancak politik kararlar gereği Avrupa’da kozmetik ve kimyasal sanayide kullanılmak üzere sokaklarda katliamlar başlatılmıştı. Avrupalı ülkeler benzer sektörlerde köpekleri kullanmak için aynı teklifle Osmanlı Devleti’ne de geldiler. Sokak köpeklerinin topluca satılmasını istediler. Ancak halk direndi ve köpeklerini vermek istemedi. 80.000 köpek Fransa’ya gönderilmek üzere toplatıldı, halk engel oldu, dağıtıldı, tekrar toplatıldı. Ancak Fransa’dan ses çıkmadı ve köpekleri gönderemediler. Gönderemedikleri gibi 80.000 köpeği aynı adaya sürdüler. Sivriada’ya, nam-ı diğer Hayırsızada’ya. Hikayenin sonu malum. Şehirden duyulan köpek inlemeleri, açlıktan birbirine saldıran köpekler, birbirini yiyen köpeklerle son buluyor. Şehir halkına da bu acımasız katliamın seslerini duymak kalıyor. Yanlış politikaların cezasını binlerce köpek canıyla ödemişti. Ne yazık ki bugün hala benzer politikalara karşı savaşıyoruz.
Köpekler evcilleştiğinden beri hayatımızın her alanında yanımızda birer destekçi. Bu sebeple sanatçıların da duygu yüklü birçok eserine konu olmuştur. Sanat tarihinde köpekler, birçok farklı bağlamda ve anlamda temsil edilmiştir. Sadık olma özelliği her dönem ön planda olmuştur. Antik Dönem’de Mısır’da köpeklerin koruyucu ruhlar olduğuna ve sadakati temsil ettiğine inanılırdı. Köpek başlı tanrı Anubis, ölülerin koruyucusu olarak bilinirdi. Rönesans döneminde ise köpekler aile portrelerinde yer almaya başlamıştı. Yine önceki dönemdeki gibi sadakat ve bağlılık simgesi olarak betimlenmiştir. Anthony van Dyck ve Diego Velazquez eserlerinde sık sık köpek figürünü kullanmışlardır. Romantik dönemde iste sanatçılar köpekleri duygu durumlarını yansıtan birer figür olarak kullanmıştır. Eugene Delacroix gibi sanatçılar dramatik ve duygusal ifadelerle köpekleri eserlerine dahil etmiştir. Yaşadığımız yüzyıla yaklaştıkça köpeklerin sanat disiplininde yer alma biçimi de değişmiştir. 20. yüzyılda, köpekler, popüler kültürün bir parçası olmuş ve sokak sanatında sıkça yer almıştır. Örneğin, ünlü popüler sanatçı Jeff Koons, köpekleri eserlerinde farklı bir biçimde yorumlayarak çağdaş sanatın bir parçası haline getirmiştir.
Resim sanatının yanısıra fotoğraf sanatında da köpekler önemli bir tema oldu. Özellikle sosyal ve kültürel bağlamlarda, insanların yaşamlarındaki yerlerini belgeleyen pek çok fotoğrafçı, köpekleri eserlerine dahil etti.
Köpekler, sadakat, sevgi ve insan ilişkilerinin sembolü olarak sanat tarihinde derin bir yer tutuyor. Bu hayvanların sanattaki temsilleri, insanlığın köpeklerle olan tarihsel ilişkisini yansıtıyor. Peki köpeklerin yer aldığı en ünlü tablolar hangileri ? Aslında köpekler çoğu eserde aşina olduğumuz ancak dikkatli inceleyemediğimiz için gözden kaçırdığımız küçük boyutlu figürler olarak karşımıza çıkıyor. Zaman ilerledikçe küçük boyutlu köpeklerin portreleri yapılıyor. Ünlü sanatçılar sevdikleri, yol arkadaşlarını kendi üsluplarıyla yorumladı.
İşte sizler için sanat tarihinde yer alan ünlü köpekleri derledik.
Francisco Goya – Köpek
Cassius Marcellus Coolidge – A Friend in Need
Jean-Baptiste-Siméon Chardin – The Dog
Édouard Manet – The Dog
Pablo Picasso – Dog
Jan van Eyck – Arnolfini’nin Evlenmesi
Edward Munch – Dog’s Head Jeff Koons – Balon Köpeği
Titian – Clarissa Strozzi’nin Portresi
Frank Mark – Oynayan Köpekler
Frida Kahlo – Chinese Crested Köpeğiyle Ben