Sabah 08:30.. Tarabya sırtındaki Hacıosman Bayırı ağzındaki dünya çapında bir reklam binası olarak inşa edilmiş.CEN Ajans Grey yapıtındayız. Odamda günlük programı hazırlarken birdenbire içeri o zamanki sahte asistanım girip ‘’Televizyonu açın efendim, siz varsınız’’ dedi. Açtım, zamanın İç İşleri Bakanı, hiçbir işi yokmuş gibi Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz’ı kışkırtan Aydın Doğan’ın gayretiyle de muhteşem biçimde bana saldırmaya başladı. Şaşkınlıkla dinliyordum. Diyor ki ’’Eğer bu el konulan bankaların kilitlerinin çözümü açılacaksa bunu bir tek Nail Keçili yapabilir. Çünkü bu bankalarla o çok yakın ilişkidedir.’’ diyerek beni Egebank’ın ortağı yapmaya kalktılar. Bir fotoğrafta Murat Demirel ve bankanın müdürleriyle beraber gözükmem sebebiyle, bankanın ortağı yaptılar. Ve ne yapıp edip beni hapse attılar. Üstelik böyle işlere hiçbir şekilde alışık olmamam sebebiyle, ilk defa başıma bu kadar iğrenç bir iftira gelmesi sebebiyle, bir de beyin kanaması geçirmeme rağmen devlet hastanesine talimat vererek sağlam raporu almışlar. Ve Ankara’ya ki benim orada ne şirketim ne işim var. Hiçbir şeyim yok ama onlar orayı tercih ederek oraya yolladılar. Ankara’da terörle şubeye, şimdi bu size çok komik gelecek ‘’silahlı çete kurup soygun yapmak yani DGM suçu’’ işlemiş olmaktan beni teslim ettiler. Tekrar söylüyorum silahlı çete kurmuşum ve soygun yapmışım. Ben? Kiminle yapmışım bu soygunu? Ortağı olduğum Egebank’ın sahibiyle beraber yani adamlarımızla beraber. Ben Egebank’ın sadece ve sadece o sıralarda reklamlarını yapıyorum. Ve de çok başarılı yapıyorum. Ve de banka ciddi şekilde büyüyor. Fakat o dönemde sonradan tespit ettiğim üzere Sayın Mesut Yılmaz, Sayın Aydın Doğan’ın isteği üzerine bu küçük bankaların tümünü kapattılar. Üstelik o tarihte hükümetin adamlarının, devlet bankalarından kullandıkları kredileri de kapatmak için her özel banka sahibinin bankasına kendilerini milyar dolarlar borçlu göstererek hepsini içeri tıktılar. Bu içeri tıkma meselesini de sonradan öğrendiğim üzere, özellikle bir başka medya grubunun patronunu ve adamlarını Mesut Yılmaz Bey yine Aydın Bey’in isteği üzerine rakip kalmaması için içeri tıkmışlar. Bu bankanın muhteşem sahibi de işi gücü bırakmış bu arada beni çok usturuplu bir biçimde resmen dolandırmışlar. Her neyse…
Şimdi bekledik ettik. Ankara’daki ünlü Ulucanlar Cezaevi’ne kapattılar beni. Ulucanlar Cezaevi, rahmetli dedem Yenibahçeli Nail Bey’in Atatürk’e suikast yapma teşebbüsünde bulundu gerekçesiyle İzmir Suikastında, İsmet Paşa tarafından yakalanıp, İstiklal Mahkemesi adı altında bir mahkemeye çıkartılıp, 2-3 saat mahkeme edilip, hemen mahkemenin arka tarafındaki Ulucanlar Cezaevinin bahçesinde asıldığı yer. İşin ilginç yanı hapishane müdürü efendi bir adamdı. İkide bir de akşamüstü beni odasına çağırtır sonra tekrardan beni yattığım koğuşa götürürken, dedemin asıldığı ağacın yanından geçerken bana ağacı gösterip ‘’Burada senin deden asılmış biliyor musun?’’ derdi. Evet, biliyorum efendim, biliyorum…
Böylece avukatımın itiraz ettiği tutuklama sebebimde beni tutuklayan Savcı Nuh Mete Yüksel’in yetkisiz bir savcı olduğu ortaya çıktı. Avukat başından beri söylüyordu dinletemedik lafımızı. Yetkisiz olduğu ortaya çıkıyor ve tam 9 ay sonra ‘’Ben yetkisizmişim yahu ’’ diyor. Ve beni 9 ay içeride, Ulucanlar Cezaevi gibi korkunç bir yerde duman ettikten sonra İstanbul Kartal Cezaevi’ne gönderiyorlar. O sıralar İstanbul kanalıyla mahkemeye çıkacağım ve belli ki Egebank davasından tahliye olacağım. Aaa, bir gün pat diye beni götürdüler DGM Mahkemesi’ne ve Ercan Bey isminde bir savcı beni bu sefer Etibank’tan tutukladı. Benim Etibank ile ne işim var, ne gücüm var, hiçbir şeyim yok. Nitekim tutukladı ve dedi ki ‘’Sen Etibank’ın sahiplerinin ortağıymışsın.’’ Peki, bu nereden çıktı? Yine aynı numara yine ‘’Onlarla birlikte fotoğrafların var. Sen ortakmışsın kardeşim.’’ Hadiii, bu sırada Egebank mahkemesinden de tahliye edildim. Nitekim birkaç ay sonra da Etibank’tan tahliye edilerek Yargıtay’dan da onanarak beraat edildim. Bembeyaz bir sayfayla hayata döndüm. Bakın, hayatıma döndüğümde ne ile karşılaştım. 28 tane benim grubuma bağlı şirketimin hepsi batırılmıştı. Türkiye’nin en büyük ajansı, dünya çapında ve hatta dünya 68. olmuş CEN Ajans GREY’deki Amerikalı ortaklarıma bana ilk gün o televizyon haberini veren asistanım, gidip demiş ki ‘’Nail Keçili, para akladığı için hapse girmiştir.‘’ Bunun üzerine Amerikalılar korkup, CEN Ajans ile acilen ortaklığı bozmuşlardır. Ki ortaklık tek taraflı bozulmaz tabi bunlar bana ihanet ederek ayrıldılar, şirket kurdular. Ve şimdi sıkı durun! Şirketin genel müdürünü de benim asistanımı yaptılar. Yani bana para akladı diyen kişiyi yaptılar. O da bizim eski başkan yardımcılarımızdan birini eşinden ayırarak onunla evlendi. Ve Grey şirketinin Türkiye’deki mevcudiyetini devam ettirmek üzere yola çıktılar. Kendileri çok varlıklı kişiler oldular. Grey, ise zannederim çok mütevazı ve küçücük bir işletme olarak sadece kendi uluslararası bir iki müşterisini temsil etmeye devam ediyor veyahut da etmiyor. Neticede 1970 ile 2000 senesi arası benim grup şirketlerim, devlete 3 milyar 800 milyon dolar vergi ödemiş. Bakın rakama! Bu rakamı Rahmi Bey yadırgamıştı. Kendisine ispat ettim. Teşekkür mektubu yazdı. Benim Marmaris’teki inşallah uzun süre yaşayacağım evimde bir müze kurdum. Orada teşhir ettiğim değerli yazılar, evraklar, ödüllerle o da durmaktadır.
Devam edelim. Ben niye hedef oldum? Onu ancak 15-20 sene geçtikten sonra anladım. Çünkü Hürriyet Gazetesi’ne o tarihte hesabı-ı cariye olarak çalıştığımız için. Mesela çok gırgır hadiseler hatırlıyorum. O zamanlar Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, bana ay sonu yaklaşınca telefon ederdi ‘’Ya patron ay sonu yaklaşıyor maaşlar ödenecek. Bana bir 1,5 milyon dolar kadar gönderir misin?’’ derdi. Dediği gün para hesaplarına havale edilirdi. Öyle ilişkiler içerisinde Doğan Grubunun medyasına muazzam paralar kazandırdım muazzam ama. Fakat biz böyle bir darbeyi yiyince 200 bin lira onların faktöring şirketine borçlu çıkmışız. Ve o borç 4 milyon lira olmuş. Ve Aydın Doğan benim malımı mülkümü, evimi satmaya kalktı. Kim yetişti biliyor musunuz o sırada? Hürriyet Gazetesi’ni alan Erdoğan Demirören. Kendileri bana telefon etti.
‘’Oğlum nedir senin durum?’’ dedi.
‘’Vallahi dedim, Hürriyet Faktöring benim evi satıyor galiba.’’
‘’Kaç para borcun kaldı senin oraya? ’’ dedi.
Biz tabi o 4 milyon olduktan sonra da ödemişiz ödemişiz, o satılmış bu satılmış. Allah razı olsun eski eşimden onu satmış bunu satmış ödemişiz, 700 bin daha kalmış.
‘’Sen dedi ne kadar ödeyebilirsin?’’
Araştırdık, sorduk hanımefendiye. Dedi ki ‘’300 bin liramız var son paramız da o.’’
Dedim böyle böyle ‘’300 bin liramız varmış o kadar ödeyebiliriz.’’
‘’Tamam dedi, bu hesabın bakiyesini kapatıyorum. Bana da ödemeyeceksin. Bu iş bitmiştir. Senin Hürriyet’e borcun yoktur. Yürü dedi ve ben hemen bu ipotekleri falan da kaldırıyorum.’’ dedi.
Ve Erdoğan Abi 2 gün sonra vefat etti. Olacak şey değil. Allah’ın büyüklüğüne bakın. Düşünüyorum niye Erdoğan Abi böyle bir yardım yaptı diye. Sonra şöyle bir düşündüm düşündüm düşündüm. Ben Turgut Özal’ın başdanışmanlığını yaparken bir iş seyahati için Hindistan’a gitmiştik. Erdoğan Abi’nin mali olarak en sıkıntılı olduğu dönemlerdi. İkimiz beraber yürüyoruz sokaklarda bir antikacı gördük o dayanamazdı böyle antikalara. Girdik içeri iki tane dev kapı han kapısı gibi falan. ‘’Yahu bunları almam lazım’’ dedi. ‘’Al abi’’ dedim. Çıkarttım kredi kartımı verdim. Ve biz onları aldık. Sonra o hadiseyi Erdoğan Abi de ben de hatırlamadım. Seneler geçtikten sonra bir gün holdinginde yanında otururken bana dedi ki;
‘’Ya benim sana borcum var.’’
‘’Ne borcu abi?’’ dedim.
‘’Böyle böyle’’ dedi.
‘’Ya Erdoğan Abi boş ver’’ dedim.
Belki de onu böyle ödemek istedi. Böyle büyük bir adamdı o. Bakın, ne diyorlar iyilik yap denize at. Benim haddim değil tabi Erdoğan Abi’ye yardım etmek. Ama onun da benim de çok kötü günlerimiz oldu. Arkadaşlık, dostluk insana böyle kötü günlerde yardım etmektir.
O arada Aydın Doğan’dan çok özel ricalarla Fehmi Koru kanalıyla bir randevu aldım. Aydın Doğan, her hafta sonu benim Marmaris’teki evime gelip yanındaki avanesi ile o böyle tek tip giyen avanesi vardı soket çoraplar, şortlar giyen avanesiyle gelirdi. Günde zaman zaman 2-3 defa telefonla konuştuğumuz Aydın Doğan’a inanılır gibi değil kendisine ulaşmam sorun oldu, ulaşamadım. Sonunda Fehmi Koru aracı oldu ve gittim Dedim ki;
‘’Aydın Abi bu 4 milyona ulaştı, bu adamlar durmuyor bu iş, buna biraz indirim yapın da şu hesabı kapatalım.’’
‘’Ben sana indirim niye yapayım, sen kim oluyorsun sen git o indirimi başka yerlerden al’’ dedi.
Anladım ki, Aydın Doğan, benim medyadaki büyümemi hazmedemedi. Yazık etti, Yanlış yaptı. Keşke benim gibi insanlar medyada çok çok büyüseydik de bugün kiracılara düşen gazeteler, bu etkisiz televizyonlar olmasaydı. Hakikaten biz bu işi biliyorduk ve çok yararlı olacaktık.
Bu hikâye birkaç gündür kafamı kurcalıyor. Çok fena kurcalıyor. Hele geçenlerde gazete tirajlarının günlük satışlarını bir vesile anlattılar, söylediler aklım duruyordu. Televizyonlar aynı şekilde ne kadar etkisizler anlatamam. Ben yıllarca bütün özel televizyonların kuruluşunu yapmış ajansın sahibiyim. Şimdi düşünüyorum o günkü o televizyonlar ve bugünkü bu televizyonlar arasında inanılmaz boyut farklılığı var. Birkaç zamandır özellikle internette, Twitter’da memleket idaresiyle, dünya siyasetiyle hiçbir şekilde ilgilenmiyorum. Hiçbir şey yazmıyorum ve de yazmayacağım.
Çünkü şimdi yeni bir işim var. Çok da mutluyum. Ne yapıyorum biliyor musunuz? Instagram’da yayın yapıyorum. Şirketleri dolaşarak bu şirketler dediğim çoğunlukla perakende mal satan mağazalar ve restoranlar. Onların ürünlerini kendi sesimle videolar çekip, yayın yapıyorum. Bu şekilde hayatımı idame ettirmeye ve onlara da destek olmaya çalışıyorum.
Hepinize iyi haftalar Allah kolaylık versin.
Dipnot: Bana haksız yere kendi menfaatleri için, kendi çıkarları için ve kazanacakları para sanki yetmiyormuş gibi kötülük kötülük kötülük yapanların hakkımı hiçbir zaman helal etmeyeceğim. Süleyman Demirel gibi onların da geberdiklerini görmeden ölmeyeceğim. Bir Nazi filminde gördüm diyor ki ’’Ahlak, mutlak değildir.’’ Her türlü yalan, dolan, sahtekârlık yapıp, insanları mahvetmek ve benim gibi bir dürüst işadamını perişan etmek, Alman eğitimi görmüş iblislerin mi işidir?
- Nail KEÇİLİ