Yıllardır bu ülke kendi imalatı olan birçok çok önemli makinayı, motoru, uçağı, gemiyi, tankı her şeyi yapmış bir ülkedir. Ancak bu ülke önümüze geçen mânialar dahi olsa, dost diyerek bizi NATO’nun içinde şerefle misafir edip kabul eden toplumun en büyük kazıklarını da kalleşliklerini de yemiştir. Cumhuriyet’ten hemen sonra Atatürk’ün emriyle iki tane uçak fabrikası faaliyete geçmiş, Hollanda’ya ihracat yapmış, belki bilmediğimiz herhangi bir tarihte başka ülkelere de ihracat yapmış sonra onlar kendi motorlarını imal etmişler ve törenle bunları göstermeye kalktıkları gün devleti temsil eden zevat, ‘’vay anası motor mu yaptınız?’’ diyerek fabrikayı kapatmış. Daha sonra zamanın başbakanı bakmış ki hesaplara kar ediyor bu fabrikalar ‘’devletten büyük özel sektör olmaz’’ diyerek fabrikaların kapatılmasını emretmiş ve o fabrikalar da kapatılmış. Ve ve ve bunun gibi hadiseler yıllarca devam etmiş. Hatta Türkiye’yi mahveden, Türkiye’yi geriye götüren 1960 ihtilalinde komik bir iş olmuş. Bu darbenin memlekete zarar vermediğini göstermek amacıyla devrim adı altında içi dışı kaportacıda yapılmış fakat motoru mutlaka dışarıdan gelen bir otomobil imal edilmiş. Otomobil törenlerimize katılmış ve o zamanın darbe cumhurbaşkanı otomobile binip sürmek istediği sırada araç durmuş. Vatandaşa da benzini bitti gibi algı yaratılmış. Ve şuanda Eskişehir’de yani imal edildiği yerde zannediyorum müze anlayışı içerisinde teşhir edilmektedir.
Bu Türkiye muhteşem gemiler, tekneler, yatlar, kotralar her şey yapmıştır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti denizcilik alanında Antalya ağırlıklı olmak üzere Tuzla ve birçok yerde tersanelerle özellikle deniz turizmine ve deniz severlere muhteşem tekneler imal etmekte bunları da şakır şakır ihraç da etmektedir. Öyle teknelerdir ki bunlar bir denizci abiniz olarak söylüyorum Avrupa’daki hatta dünyanın en iyisi Hollanda’da ki teknelerden dahi çok daha muhteşem teknelerdir. Bakınız bir birçok şeyin kıymetini bilmeden mahvetmiş bir toplumuz. Burada sorumluluğu ne yazık ki dönemin hükümetlerine veriyoruz.
Bakın, savaşta Almanlar tarafından Türkiye’ye verilen canavar gemilerden bir tanesi Yavuz ismini taktığımız yani Goeben zırhlısı çok büyük hizmetler verdikten sonra dünya standartlarında da belki hep birinci gelen gemi olarak Türkiye’ye teslim edildi. Bir süre kullanıp o tekneyi hükümetimiz hurdaya çıkarma kararı verdi. Hurdaya giden Goeben, jilet olarak tekrar dünyaya döndü. Gülüyorum gülüyorum çünkü öyle bir tekneyi Batılılar elde etmiş olsalardı mutlaka onu ülkelerinin en güzel mekânında bulunan müzede sergilerlerdi. Gençliğin ve insanlığın tetkikine bırakırlardı. Bugün Times Nehri’ne gittiğinizde sağlı sollu bir sürü tarihi gemiyi gezme ve görme fırsatınız var. Çünkü onlar tarihleriyle iftihar eden insanlar. Biz de iftihar ediyoruz çok da ediyoruz ama bir dünyada yazan tarih kitaplarına bakın bir de bizim yazdığımız tarih kitaplarına bakın farkı ne yazık ki net bir şekilde göreceksiniz. Bizim bu konuda ne kadar Türkiye’yi ve Türk gençliğini yanlış bilgilerle donattığımıza da şahit olursunuz.
Bugün görüyoruz ki hükümetimiz, ciddi bir biçimde gemi, savaş, jet uçağı, helikopter gibi hayal dahi edemeyeceğimiz gelişimlerde kendini göstermiş ve cumartesi günü sokağa çıkma yasağının olduğu öğle saatlerinde tüm Türkiye televizyonlarında helikopter için yapılmış jet motorunun törenlerini yayınlamıştır. O törenlerde o motor çalıştı ve sesini duyduk. Onun ne demek olduğunu benim gibi hasta bir Türk, hasta bir vatanperver, hasta bir millet sevgisi olan birey ancak hisseder. Tavsiyem ve temennim Türk gençliğinin bunları görüp, sesini duyduğu zaman bu gelişimleri takdir edip, heyecanlanıp o heyecanlarını da dışa vurmaları ve Türkiye Cumhuriyeti için ellerinden gelen her türlü hizmeti, başarıyı göstermeleri, eğitimlerini gayretlerini, iyi niyetlerini sunmaları gerektiğini kendilerine bu vesileyle hatırlatmak isterim.
Çok potpuri oldu yazımızda çok dolaştık. Ama bir gerçek var ki o motorun çalışmasını gördüğüm için öyle bir coşkulu öyle bir heyecanlıyım ki anlatamam. Ben yıllarca Türkiye’de işadamı olarak faaliyet göstermiş kardeşlerinizden biriyim. İş dünyasında bulunduğum zamanlarda benim 3-5 tane uçağım, helikopterim oldu ve bunların hepsini kullandım. Bir günde insanların yapamayacakları anormal işleri onların sayesinde yaptım. Almanya ile olan işbirliğimizde 90 gün içinde tam 69 defa İstanbul’dan Frankfurt’a uçup geldim. Bu imkânları görmüş bunların ne kadar önemli olduğunu ne kadar insan başarısına layık işler olduğunu gördüğüm zaman daima heyecanlanmışımdır. Ama artık bunların Türk elinin, Türk mühendisinin, Türk işçisinin başarısıyla yapıldığını görmek gurur verici. Tabi bunu teşvik eden büyüklerimizi de çok güzel şekilde anmak istiyorum. İnşallah o büyüklerimiz de Türkiye’nin geleceği konusunda daha hassasiyetli olup daha güzel bir gelecek için hepimizi yaşatırlar.
İyi haftalar dilerim.
Nail Keçili