Bana tuhaf tuhaf bakanlar oluyor. Doktorluk ve sanatın ne alakası var diye. Doktorluk hele ki cerrah olmak gerçekten bir sanattır. Durağan bir maddeyi üzerinde oynayarak resim yapabilirsiniz, heykel yapabilirsiniz, türlü şekiller vererek muhtelif objeler haline getirebilirsiniz. Ama hiçbir zaman Rabbin ustaca yarattığı bir canlı vücudun bakımını, değişimini yapamazsınız. Bunu ancak ihtisaslaşmış genel cerrahlar yapabilir.
Şimdi size ispat edilmiş bir olaydan bahsetmek istiyorum. Ben uzun yıllardır şartlar öyle elverdiği için Marmaris’te yaşıyorum. 30 yıl evvel o zaman ki imkânlarımla yaptığım şükürler olsun ki yaptığım evimde yaşıyorum. Sağlık itibarıyla bu Marmaris’te devamlı kalma kararı verdiğim sırada sağlığım gayet bozuktu. Ağır bir şeker hastasıydım. Belim yediğim bir dipçikten sonra adeta kırılmış haldeydi. Beyin kanaması geçirdiğimi söylemişti İstanbul’daki muhteşem doktorum Cengiz Aslan kardeşim. Bütün bu yaralar berelerle birlikte Marmaris’e taşındığımda kendimi Ahu Hastanesi’ne teslim ettim. Ahu Hastanesi’nin bugünkü sahibi ve Başhekimi Genel Cerrah Sahir Ökten, benim aşağı yukarı 30 yıllık kardeşim, dostum, arkadaşım. Marmaris’e sadece hafta sonları veya tatillerde geldiğim eski yıllarda da Ahu Hastanesi’ne başvurur, tahlil yaptırır, Sahir’in görüşüne başvurur ve onun bakımından istifade ederdim. Ancak son dönemlerde artık 70 yaşını tamamlamış bir zat olarak kendimi ona tamamen teslim ettim. Bu teslim ettiğim dönemde yaşadıklarımı kısaca anlatmak istiyorum. Belki sağlık açısından insanlara yararım olur. Bizim insanımızın anlayamadığım sebeplerden dolayı tecrübeli ustaların, yıllar içerisinde çok şeyler yaşamış üstatların tavsiye ve tedbirlerine kulak asmadığı, söylenen yararlı sözleri pek dinlenmediği kanaatindeyim.
Ben bu hastaneye gelip de kendimi bu arızalarımla teslim ettiğim zaman Dr. Sahir arkadaşlarıyla konsültasyonlar yapıp bana birçok şey tavsiye etti. Ben de bunların hepsini kelimesi kelimesine uygulamaya çalıştım. Zaten hayatımın son derece sakin ve huzur içerisinde geçmesini temenni ettiğim için bu tavsiyeleri uygulayamayacağımı düşünmüyordum. Nitekim de öyle oldu ve uyguladım. Birincisi yaşıma bakmaksızın sıkı bir spor yapmamı, hareket etmemi, günde en azından birkaç saat hareketli bir zaman geçirmemi, onun dışında yemeklerime dikkat ederken verdikleri birçok ilacın zaman içerisinde ihmal edilmeksizin alınması gerektiğini de söylemişlerdi ve ben de uygulamıştım. Bakın bugünkü durumumdan bahsediyorum size. Aradan geçti zamanlar geçti ve son bakım dönemimden bugüne evimdeki arkadaşlarımın da bana gösterdikleri ciddi bakım hareketleriyle şöyle bir statü oluştu. Şükür ALLAHIM’A çok şükür, hamdolsun belimdeki sıkıntıları neredeyse başka zamanlara bıraktım. Şekerim neredeyse bitti. Kocaman bir şoktan mütevellit şeker hastası olup ve İstanbul’daki profesör doktorlarımın beni acilen insüline başlattıkları dönemleri bitirdik. Böylece de aşağı yukarı 130 kg. gibi bir ağırlıktan 95 kg’a düştüm. Ve herkese tavsiye ediyorum. Doktorlarınızın sözünü dinleyin. Eğer Marmaris’te yaşıyorsanız DR. Sahir’in kapısını mutlaka çalın.
İlginç bir mevzuya değinmeden bu yazıma sebebiyet teşkil eden bir husustan da okuyucularıma bahsetmek istiyorum. Bu bahsettiğim hastanede, bu bahsettiğim hastanenin baştabibi ve sahibi olan arkadaşım bir arkadaşımla yakında ilgilendi. Arkadaşıma İstanbul’da çok çok çok ünlü bir hastanede yaptırdığı muhtelif tetkikler neticesinde ‘Kansersin’ deniliyor. O arkadaşım Marmaris’e gelip benim de tavsiyemle kendisini Ahu Hastanesi’ne atıyor. Arkadaşıma İstanbul’da ‘’Acilen senin ameliyat olman lazım’’ diyen doktorların aksine burada ‘Ameliyat olmayacaksın’ deniyor. Doktorlar, şimdi seni Dr. Sualp’e teslim edeceğiz, o bir ilaç tedavisi uygulayacak dedikten sonra bu arkadaşım ilaçlarını düzenli olarak kullanarak kanseri yok ediyor. Şuanda da Allah ziyade etsin varlığı yerinde olduğu için kendisi teknesiyle keyif yapıyor. Türkiye’nin en güzel koyu Hisarönü Körfezi’nde.
Gelelim ikinci bir arkadaşıma. O daha ilginç. Ona yine İstanbul’da muhteşem bir hastane ‘’senin hiçbir şeyin yok kardeşim’’ demiş. Buraya geldiğinde şikâyetlerini yeniden bizim arkadaşlara dile getirdiği zaman yapılan tahliller neticesinde kendisine maalesef kanser teşhisi konuluyor. Bu kanser gerçekleşerek bu arkadaşımızı bir hayli sıkıntıya sokuyor. Sonra yine aynı tedavi şekliyle arkadaşımız bu kanseri yenip, toprağa gömdü. Bugün ise krallar gibi yaşamına devam etmekte.
Benim akrabam, çok sevdiğim ablam dediğim, halamın kızı İstanbul’dan gelen maalesef kötü bir haberle beni üzdü. Sonra bütün raporlarını istedim. Bunları aldım, Sahir’e götürdüm. Arkadaşlarını toplayıp yaptığı konsültasyon neticesinde şu karara vardılar. Dediler ki ‘’Karaciğerde gözüken bu hadise kanser olamaz bu kendiliğinden geçecektir.’’ Aradan bir süre geçti. Ablamın tahlilleri İstanbul’da anormal paralar ödenerek devam etmesine rağmen bir türlü neticeye varılmadığı sırada ablam arabasını, şoförünü alarak Marmaris seyahatine teşrif etti. Buradan da İzmir’e geçip İstanbul’a geri döndü. Gittiğinde İstanbul’da kendisine kansersin diyen doktorlardan şu haberi aldı. ‘’ aaa sizin karaciğerinizdeki nesne yok olmuş’’ Bakın etti üç…
Dördüncüsü yine çok sevdiğimiz bir kardeşimiz. Verilen tedavileri katiyen uygulamaması sonucunda o da kendisini sonunda İstanbul’a gönderdi. Orada büyük ameliyatlar, operasyonlar yaptılar. Ve sonucunda kardeşimizi kaybettik.
Şunun için size bunu söylüyorum. Doktor, büyük sanatkar, heykeltıraş.. İşte bu sebeple bu itibarı, bu değerli kelimeleri doktorlar için de kullanmak istiyorum. Onlar birer çok büyük sanatkârlardır. Kimi heykeli iyi yapar kimi kötü yapar. Temennim kimse kötü yapanların eline düşmesin.
Saygı ve sevgilerimle iyi haftalar dilerim.
M.Nail KEÇİLİ