Bu virüs sebebiyle evde oturuyoruz. Televizyonlara ne kadar dayanabilir, sabredersek seyretmeye çalışıyoruz. Bugün hasbelkader yerli dizinin bir bölümünü seyretmek zorunda kaldım. Çünkü bir reklam ajansının alt yapısı içerisinde çekilmiş. Ve bir reklam ajansının çalışanlarının hayatlarını anlatan bir dizi. Dolayısıyla benim de mesleğim olduğu için ilgimi çekti.
Allahım Allahım emin olun tansiyonum uçtu gitti zaten yaşlı bir adamım o yüzden iyice uçtu gitti. Bu kadar meseleye, bu kadar mesleğe saygısı olmayan bir anlayışla çekilmiş dizi filminin televizyon tarafından satın alınarak oynatılması tahammül edeceğimiz bir şey değil. Bakın, reklamcılık bir sanat dalıdır diyebilirsiniz. Pazarlamanın bir koludur ama diyebilirsiniz ki bir sanat dalıdır. Dolayısıyla reklamcıların ayrı ayrı departmanlardaki kişilerin ürettikleri işlere de sanat olarak bakabilirsiniz. Tekrar ediyorum pazarlamanın altında bir çizgi olarak… Bana yıllar evvel önem verdiğim değerli bir amiral sohbetimiz sırasında NATO için çok güzel bir ifade kullanmıştı. ‘’NATO nedir biliyor musun?’’ dedi. NATO, ‘’No Action Talk Only’’ yani aksiyon sıfır bol konuşurlar. Aynen bugün Türkiye’de uygulanmakta olan reklam anlayışımız işte böyle çok yazık tekrar ediyorum çok yazık.
Şimdi şöyle bir geriye gittiğimiz zaman reklamın pazarlamanın bir parçası olarak reklamı yapılan işte üretenlere ilk sual şuydu. ‘’Bu Kampanya satar mı? Bu kampanya bu malı, hizmeti, kişiyi satar mı? Satarsa içerisinde kullanılan hangi ifadelerle satar? Yoksa özellikle kreatif işlerin ağırlık bastığı tamamen grafik sanatları, yazarların kreatif değerleri ön planda olan işler mi bunlar? diye sorardık. Benim mesleğimde her zaman başarımın tek noktada olduğunu görürüm. O da ben kreatif işler yapmaktan ziyade satıcıya, pazarlamaya hatta bilimsel pazarlamaya dönük ifadelerle reklam kampanyalarının yapılmasını ve ürünün, malın, hizmetin neyin reklamı yapılıyorsa o nesneyi satan işlerin taraftarı olmuşumdur. Kendi ajanslarımı da daima bu yola itmişimdir. Böylelikle uzun yıllar yani 35-40 yıl Türkiye’nin bir numaralı ajansı olarak da faaliyeti devam etmiştir. İşte bizim bir numaralı ajans olmamızın ve bu kadar çok müşteriye hizmet etmemizin, 8000 küsur marka yaratmamızın, 30.000 küsur reklam, belgesel film ve uzun metrajlı film yapmış olmamızın altında yatan neticelerin başarılarıdır. Dolayısıyla bugün değinmek istediğim ve bütün gençlere söylemek istediğim, reklam sektöründeki, film setlerindeki yazı yazan çizen, copywriter olan yani reklam ve senaryo yazarı olsun, uzun metrajlı film yazarı olsun hepsine söylemek istediğim şudur: Yaptığınız iş satar mı? Yaptığınız işi seyreden o malı alır mı? Eğer bu bir reklam kampanyası yerine bir belgesel filmse veya uzun metrajlı sinema filmiyse yahut bir dizi filmse o zaman yine aynı şeyin üzerinde durmak istiyorum bu iş satar mı bu iş seyredenler tarafından satın alınır mı? Eğer o film satın alınırsa yani satın almak illa parayı verip malı satın almak demek değil biliyorsunuz. Fikri satın almak, kabul etmek, beğenmek, takdir etmek ve fazla kişinin uzun metrajlı filmleri seyretmesini sağlayarak sinemanın dolmasına imkan sağlamak, bu. Yahut televizyonda o dizi film oynadığı zaman çok ciddi reytingler alması, başarılı olması da malı satmakla eş değerdir. Bunu burada bu haftaki yazımda kullanmak istedim. Çünkü Artkolik sanat dallarının aşağı yukarı hepsine hizmet eden bir anlayışla faaliyetlerini götürmekte.
Bu virüslü günlerimizde dahi Artkolik şirketin yönetim kurulu başkanı özellikle İnstagram’da yaptığı bir iki saatlik canlı yayın söyleşilerinde hakikatten son derece ilginç, satışa yönelik, pazarlamaya yönelik ve sanatla eşleşmiş fikirleri ortaya koyan konular ve konuşmalar sağlamaktadır. Hepinizin de bunları bir büyük, bir ağabey olarak yaşım ve tecrübelerim itibarıyla dinleyip seyretmenizi tavsiye ederim.
Başarı dileklerimle.
Mehmet Nail KEÇİLİ