Sanat dünyasının merakla beklediği Art Basel Miami, 1-3 Aralık tarihleri arasında gerçekleşti. Peki dünyanın en önemli çağdaş sanat fuarında neler oldu? Nazlı Keçili yazdı.
Kuzey ve Latin Amerika arasındaki sanat dünyasında kültürel bir buluşma noktası olarak gösterilen Art Basel Miami, 2002’deki başlangıcından bu yana çok yol kat etti. Art Basel, 2000’lerin başında Miami Beach’te kapılarını açtığında, şehir, 1980’ler ve 90’lar boyunca itibarını belirleyen parti hayatından ziyade bir sanat ve eğlence cenneti olarak kültürel imajını iyileştirme sürecindeydi. Yirmi yıl içinde, Miami Beach’teki Art Basel iyice kurumsallaştı. Bunun sanat dünyası açısından olumlu olumsuz etkileri de oldu.
Açılışından günümüze Art Basel Miami’de resimden ziyade heykel, fotoğrafçılık, enstalasyonlar, performans ve multimedya işler ön plana çıkıyordu. Bu yıl ise tüm dünyada olduğu gibi Miami’de de stantlara resim hakimdi. Sergilenen eserlerin büyük çoğunluğu günümüzde çalışan en yetenekli çağdaş soyut ve figüratif ressamlara aitti. Buna rağmen yeni olan her şeyi çabucak kabul eden ve büyük ilgi gösteren sanat dünyasının en çok ilgi gösterdiği iş “ATM” oldu.
Perrotin’in standında sergilenen ATM, banka kartını makineye takan herkesin bir fotoğrafını yayınladı. ATM’ye kartını sokanlar arasında en yüksek hesap bakiyesi 9 milyon dolardı. İkinci sırayı 3 milyon dolarla müzik sanatçısı ve yapımcı Diplo aldı. Çalışma, Art Basel’de sunulan zenginliği ve parlaklığı hem övüyor hem de ayıplıyordu. Fuarın sonunda Miami’deki yerel bir koleksiyoncuya 75.000 dolara satıldı.
Bu yıl fuarda çok çeşitli sergilemeler ve ilginç küratöryel düzenlemeler de göze çarptı. Jeffrey Deitch, fuarın sosyal kelebeğiydi. Galerisinin standı, tanrıça teması etrafında düzenlendi ve büyük ölçüde beyaz olmayan kadın sanatçıların bu vesileyle yaptığı çalışmalara yer verdi. Bu eserlere ek olarak, stantta sanatçıların kendilerinin de bulunması, sosyal atmosfere katkıda bulunmakla kalmayıp, VIP gününü bir fuardan çok bir galeri açılışı gibi hissettirdi.
Fuarda kadın ve ırkçlık ön plana çıkan temalardandı. Londra merkezli Pilar Corrias’ın standı Tschabalala Self’in pastel renkli heykeller ve baskılardan oluşan düzenlemesiyle, büyük ölçüde kadın sanatçıların eserlerinden oluşan güçlü bir düzenlemeyle kendini gösterdi. Sanatçının Ekim ayında Londra’da tanıttığı eserler, siyahi kadınların uğradığı haksızlıklara meydan okuyan bir kompozisyon düzeniyle sergilendi.
Fuar boyunca sanat tarihine damgasını vurmuş ikonik eserler de sergilendi. Bunlar arasında elbette büyük satış rakamlarına ulaşanlar oldu. Andy Warhol’un “Flowers”ı (1964) 3.8 milyon $ ‘ a ve Agnes Martin’in “Untitled #14”ü (1998) 7 milyon $ ‘ a alıcı buldu.
White Cube, bir David Hammons eserini 3,8 milyon dolara ve Michael Armitage’ın her biri 3 – 4 milyon dolar aralığındaki birkaç eserini sattı.