Nazlı Keçili, dünyadaki sürdürülebilirlik konusunu odağına alan sanatçıları ve eserleri hatırlatıp ülkemizde bu konuda neler olup bittiğini yazdı.
Sürdürebilirlik artık sanattan, tıbba, müzikten eğitime her alanda önemini hissettiriyor. Her ne kadar sanatta sürdürebilirlik konusuna daha önce de değinmiş olsak da ben sizlere hem bir hatırlatma yapmak hem de ülkemizde neler oluyor biraz ondam bahsetmek istiyorum. Biliyorsunuz dünyada çok önemli sanatçılar, yıllardır iklim krizlerine, betonlaşmaya, tüketim çılgınlıklarına dikkat çekmek için birçok çalışmalar yapıyor. Bu sanatçılardan bir tanesi, sokakların efendisi, ismi bilinen, kimliği halen bilinmeyen efsane grafiti sanatçısı Banksy. İngiliz sanatçı Banksy, eserlerinde toplumsal ve ekolojik sorunları açık bir ifade ile, bazen yazı bazen ise görselleriyle açık ve net dile getiriyor. Mesela 2010’da hayata geçirdiği “I remember when all this was trees” yani, “Buraların ağaçlarla dolu olduğu zamanı hatırlıyorum” eserinde Amerika’daki endüstriyelleşmeyi alaycı bir şekilde eleştirmişti. Yine çok önemli bir sanatçı Olafur Eliasson’un çalışması, sanatçıların iklim değişikliğinin tehlikelerini vurgulamak için sürdürülebilir malzemeleri nasıl kullandığını örnekliyor. Eliasson, Studio Olafur Eliasson adlı deneysel stüdyosunu 1995 yılında Berlin’de kuruyor ve sanatçının iddialı fikirlerini gerçekleştirmesine yardımcı olan, farklı alanlardan bilim insanlarından ve işbirlikçilerden oluşan bir ekipten oluşuyor. İklim krizine dikkat çekmek için olağanüstü çalışmalar yapan sanatçı, ışık, su ve sıcaklık gibi doğal unsurlarla etkileşime giren heykelsi ve sürükleyici büyük ölçekli enstalasyonlarıyla tanınıyor. The Weather Project’i Londra’daki Tate Modern Turbine Hall’da kurduğunda çalışmada Eliasson, sis bulutları oluşturan puslu makinelerle binlerce ampulden oluşan devasa bir güneşin olduğu kurgusal bir manzaranın bir hava sistemini yaratmıştı. Sanatçının ufuk açıcı bir başka çalışması da, sanatçının İzlanda’nın eriyen buzullarından aldığı 30 devasa buz bloğunu Londra’ya taşıyıp yerleştirmesiydi. ‘Ice Watch’ ismini verdiği eseri de yine iklim krizine tüm dünyanın dikkatini çekmek içindi.
Yine zamanımızın önde gelen çevreci sanatçılarından biri olan Andy Goldsworthy, İngiltere’deki Yorkshire Heykel Parkı’ndan New York’taki Storm King Sanat Merkezi’ne kadar dünyanın her yerinde görülebilen mekana özgü heykelleriyle tanınır. Diğer malzemelerin yanı sıra taş, yeşil ağaç ve kil ile çalışan Goldsworthy’nin pratiğinin kökleri doğal dünyaya dayanmaktadır. Heykelleri genellikle vahşi yaşam alanlarını taklit eder ve izleyiciyi bedensel bir deneyimin parçası olarak çevreyle ilişki kurmaya davet eder ve bu da işin hayata geçmesini sağlar.
Ben yabancı sanatçılardan ülkemize dönmek ve İstanbul’da yapılan bu alanda çok değerli bir sergiden de bahsetmek istiyorum. 6 mayısta açılan ve 18 Haziran’a kadar açık olacak olan QNB Finansbank’ın sürdürülebilirlik projeleri kapsamında Artkolik ile iş birliği içinde yaptığı ‘Kırılma Noktası’ hikayenin sonunu sen yaz sergisine çocuklarınızı alıp gitmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. 30 yerli sanatçının tamamen atık ve geri dönüşüm malzemelerinden yarattığı 50 eser ile QNB Finansbank’ın genel merkezi olan Kristal Ķule’de açılan bu sergi bugüne kadar bu alanda Türkiye’de Atölyeler öncesi serginin küratörü Denizhan Özer tarafından çocuklara sergi gezdiriliyor, bilgilendiriliyor ve düşündürülüyor. Çarşamba günleri okul ziyaretlerine, her cumartesi de halka açık olan sergi ve atölyeleri de kaçırmayın. yapılmış en kapsamlı sergi de diyebiliriz. Dünyanın en büyük ve en çok ziyaret edilen müzesi olan Paris’in Louvre Müzesi’nin meşhur piramidini de yapan mimarlık ofisi tarafından çizilen QNB Finansbank Kristal kule binasının ev sahipliği yaptığı bu sergide çalışmalarının merkezine iklim krizi ve çevre sorunlarını alan sanatçıların atık malzemelerle ürettiği çok çeşitli eserler var. Bu kapsamlı serginin küratörlüğünü Denizhan Özer üstlenirken, sergide Bubi, Bedri Baykam, Mehmet Özenbaş gibi Türkiye çağdaş sanatının önemli temsilcilerinin eserleri yer alıyor. Sergi de atık bezlerden yapılmış devasa tablolar, siyah saç tokalarından yaratılmış kıyafetler, betonlaşma uğruna kesilmiş ağaçların dallarından yapılmış heykeller gibi çok farklı, düşündürücü ve dikkat çekici eserler ile karşılaşıyorsunuz. Gerçekten dünyamızın karşı karşıya olduğu yok olma tehlikesinin ciddiyetinin farkına varma, gençlerimizi ve çocuklarımızı bu alanda bilinçlendirme, tüketim çılgınlığına bir dur demek gibi birçok mesaj vermeyi hedefleyen serginin paralelinde de cumartesi günleri çocuk atölyeleri gerçekleştiriliyor. 2200 kişinin çalıştığı binanın kahve atıklarını kullanarak yapılan resimler, yine binanın atık kayıtlarıyla yaratılan maskeler, şapkalar , uçurtmalar bu atölyelerin bazı konu başlıkları. Beni bu alanda en heyecanlandıran konu da bu atölyelerin tüm çocuklarımıza ücretsiz veriliyor olması.