Türkiye genelinde sekiz yıldır bağımsız yeteneklere alan imkanı sunan ve güncel sanatta yılın umut vadeden sanatçıları için benzersiz bir keşif alanı yaratmayı başaran Mamut Art Project’in 2020 edisyonunda yer alan üç sanatçı ile keyifli birer sohbet gerçekleştirdik. Emel Ünlü, Maral Taşkırıcı ve Melike Nükte ile olan röportajımızda kendi sanat pratiklerinden bahsederken Mamut Art Project’in yeni yapısına dair görüşlerini de kaleme aldık.
Emel Ünlü ile başlıyoruz.
Atık malzemelerden giyilebilir heykeller üretme fikri nasıl oluştu?
Sanat pratiğim tamamen benim bakış açımdan, gündelik hayatımdan ve hayatı değerlendirme biçimimden geliyor. Bu anlamda içinde bulunduğumuz tüketim kültürü ve buna yönelik yaşayış biçiminin doğurduğu sonuçlar birçoğumuzun olduğu gibi beni de oldukça etkiliyor ve kendimce çözümler bulmaya çalışıyorum. Bu konuda bireysel farkındalığın önemli olduğunu düşünüyorum. Yaşamın sürdürülebilirliği açısından atık malzemeleri değerlendirme fikrini gerek yaşayış biçimimle, giysilerimle gerekse çalışma şeklimle uzun zamandır deneyimliyorum. Atık malzemelerle oluşturduğum heykeller bu konuyu ele alış şeklim. Heykel benim dilim, giyilebilir olması da söyleyiş biçimim.
Heykelleriniz insana bedeniyle bütünlük içinde anlam kazanan, izleyiciyi aktif katılıma davet eder nitelikte fakat pandemi koşulları sebebiyle şartlar değişti. Bu değişen koşullarda izleyiciyle nasıl bir kurguda etkileşime geçmeyi planlıyorsunuz?
Malesef değiştiama içinde bulunduğumuz ortama uyum sağlama konusunda gayet iyiyiz bence. Ben de yine bu kaygılarla heykellerimi üretmeye devam edeceğim ama pandemi gerçeğiyle evrilecek bu çalışmalar.
Eserlerinizle zihinlerimizi özgürleştirmeyi, bedenlerimizi tanımayı ve trendlerin dışında bir deneyim yaratmayı araştırıyorsunuz, bu temalara odaklanmaya sizi iten kendi kişisel tecrübeleriniz neler? Ve bunların sanat pratiğiniz üzerindeki etkisinden biraz bahseder misiniz?
Daha önce de bahsettiğim gibi, deneyimlerim ve bakış açımla ilgili. Çocukluğum köyde geçti, köy yaşamında doğada çalışırken, giysiler konusunda hiçbir kaygı gütmeden sadece yaptığınız işe uygunluğa göre giyinirsiniz. Bu bana şehirde yaşarken giysilerimde de bu mantığı gütmenin doğru olduğu fikrini veriyor. Giysilerim konusunda çok eleştiri alıyorum, farklı sosyal tabakalarda farklı bakış açılarıyla kabul görüyorum. Bu durumdan beslendiğimi söyleyebilirim.
Tek tip beden, ideal güzellik, moda gibi kavramlarla zaten toplum içinde şekillenmiş bedeni bir çok değere bulayıp çıkarmak, bu imajlara uyulmadığında kabul görülmezmiş hissi.. Bedene yüklenen birçok anlam ile kendi giysi deneyimlerim, bedeni ve bu bakış açılarını sorgulamama neden oldu.
Buradan yola çıkarak asıl amacımın giyme eylemi ile bedene ulaşma fikri olduğunu söyleyebilirim. Çalışmalarımda genellikle beden sorgulamaları üzerine yöneldim. Giyilebilir heykeller serimde ise deneyimlenen heykeller aracılığıyla; bedene yüklenen alışılagelmiş birçok olgunun zihinde farklı görüntüsünü yaratmak, gözlemleyerek bakmaya teşvik etmek üzerinden, yeni fikirlerle tekrardan anlamlandırmaya zorlayarak farklı bakış açıları sunuyorum.
Mamut Art Project’in yeni yapısında yer alacak ilk sanatçılar arasındasınız. Pandemi ile birlikte değişen hayat koşullarını da düşünecek olursak tüm bunların sanat pratiğinizi ve bu alandaki kariyerinizi nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
Her durum kendine özgü, bu yaşam biçimi içinde, artıları ve eksileriyle uyum sağlayarak devam edecek.
Maral Taşkırıcı ile devam ediyoruz.
Seramik kullanarak ürettiğiniz eserlerinizde kemik, vazo ve kutsal kilise imgelerini (altarpiece) kullanıyorsunuz. Bu malzeme ve imgelerle anlatmak istediğiniz nedir?
‘Not Proud’, 7 Kardinal Günah üzerine kurulmuş bir yerleştirme. Vazolar Hristiyan teolojisindeki yedi günahı (gurur, açgözlülük, şehvet, kıskançlık, oburluk, öfke ve tembellik) kemiklerden oluşan kısım ise ölümü temsil ediyor. Aslında yüzyıllardır tartışılan ve var olan bu sınıflandırma geçmişte insanların kusurlarını anlamanın bir yolu olarak görülsede modern hayatlarımızda da geçerliliğini koruyan kriterler olarak görülebilir.Günlük yaşamlarımızda her zaman davranışlarımızın üzerine düşünmüyoruz veya bir günah olarak değerlendirmiyoruz tabiki ama farketmeden “aşırıya” kaçan eylemlerimiz ve davranış bozukluklarımız aslında bu günahlar dünyasının bir yansıması olarak görülebilir.
Eserinizi “Not Proud” yani “Gurur Duymuyorum” olarak isimlendirmenizin sebebi nedir?
‘Not Proud’ adını aslında anonim olarak itiraflarda bulunabildiğin bir internet adresine ithafen koydum. 2000’lerin başlarında aktif olarak kullanılan bu sitede insanlar itiraflarını yazabiliyorlar ve anonim bir şekilde yayınlanıyor. Bu itiraflar sonradan yedi günah altında sınıflandırılıyor. Kiliseye gidip yüzünü göstermeden ve kim olduğunu söylemeden günah çıkarmak gibi bir şey aslında.
Çalışmanızda izleyicinin de dahil olabileceği ve günahlarını isterse isim belirtmeden yazabileceği bir kurgu söz konusu. Buna nasıl bir tepki bekliyorsunuz? Sizce bir sanat eserinin, kişinin kendisini sorgulamasını sağlamadaki yeri nedir?
İzleyicinin varlığının da önemli bir yeri olduğu sanat denklemlerinde eser, kişiye içe bakış fırsatı sunar genelde. Sanat eseri ve izleyici arasındaki ilişkide sadece belli bir duygu veya düşünce aktarımı dışında sunulan bu içe bakış fırsatının önemli bir yeri olduğunu düşünüyorum. ‘Not Proud’ açısından baktığımda da izleyici kendini sorgulamaya, ister istemez davranışlarını bir veya birden fazla kategori altına sokmaya çalışacaktır.
Eserinizdeki renk seçiminden bahsetmek istiyoruz biraz. Beyaz üzerine mor çalışmalar yapmışsınız. Lüks hayat, zenginlik ve zarafeti temsil ettiği söylenen mor rengi seçmenizin bir sebebi var mı?
Seramik işlerimde genelde beyaz üzerine seçtiğim tek bir rengi kullanarak çalışıyorum. Bu seride de mor ve bazı kısımlarda hologram gibi bir yansıma oluşturan bir sır kullandım. Mor seçmemim sebebi yine dediğiniz gibi Ortağçağ’da asaleti temsil eden bir renk olmasının yanı sıra Hristiyanlıkta kutsal bir renk olarak kabul edilmesi ve kardinallerin mor ametist taşlı bir yüzük takması.
Mamut Art Project’in yeni yapısında yer alacak ilk sanatçılar arasındasınız. Pandemi ile birlikte değişen hayat koşullarını da düşünecek olursak tüm bunların sanat pratiğinizi ve bu alandaki kariyerinizi nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
Pandemi sürecinde sanat pratiğimi devam ettirme arzum ve motivasyonum daha da arttı aslında. Ne kadar kısıtlansak ya da küçülsek de, aynı zamanda kendi içimizde o kadar büyüdüğümüzü hissediyorum. Elimizde olanı kullandığımız, var olduğumuz yerde plansız yaşadığımız bir dönemdeyiz. Daha minimal yaşamak, daha az tüketmek insanın kendisini tanımasında ve bazı sınırları kendi içinde aşmasında önemli. Değişen hayat koşullarıyla beraber yaşadığımız bu içsel değişim ve sanatçıların pratiği, bulunacak yaratıcı çözümlerle şekillenecektir.
Melike Nükte ile devam ediyoruz.
Eserinizde kullandığınız dikenli taç ile bireyin içinde bulunduğu kısıtlamaları ve kalıplardan kurtulamamasını anlatıyorsunuz. Öte yandan dikenli taç gibi sert ve geçilmesi zor bir algı yaratan nesneyi seramik ile üretiyorsunuz, özellikle bu malzemeyi seçmenizin bir sebebi var mı?
Seramik, yani çamur, aslında ateşle buluşmadan önce yumuşak ve naif bir malzemedir. Tek bir darbede kırıp, parçalayabilirsiniz. Ne zaman ki çamur ateşle buluşur o zaman dayanıklılığı artar. İnsanda doğduğunda kırılgan ve güçsüzdür. Yaşadığı süreç içinde karşılaştığı zorluklar, engeller ve deneyimler, onu güçlendirir. Seramiğin ve bireyin bu ortak süreci, malzemeyi çalışmalarımda bir ifade aracı olarak kullanmama sebep oldu.
Yerleştirmenizdeki her bir dikenli taç, benzer görülmelerine rağmen birbirinden farklı. Bu farklılıkla anlatmak istediğiniz şey nedir?
Bu farklılığı, dünyada yaşayan tüm bireyleri ifade etmek için oluşturdum diyebilirim. Baktığımız zaman çalışmamda bahsettiğim sorunlar sadece belli bir coğrafyada yaşayan bireylerin değil; bütün insanlığın bir sorunu. Bu sebeple de yerleştirmede ki her bir dikenli taç, birbirinden farklı yerde doğan ve yaşayan birçok bireyin temsilidir.
Mamut’ta sergilenecek yerleştirmenize verdiğiniz isimle, ‘Alan:9’ ne anlatmak istiyorsunuz? İsmi eserinizi nasıl tamamlıyor?
Yerleştirmeye baktığınız zaman dikenli taçların belli bir alanda toplandığını görüyorsunuz. Daha doğrusu bir yere gelişigüzel atılmış veya bırakılmış gibiler. Bu alan olgusundan dolayı önce “Alan” ismini kullanmayı düşündüm. Sonrasında bu alanı rakamla tamamlamak istedim fakat gelişi güzel bir rakam olmamalıydı. Rakamlar ve anlamları üzerine bir takım araştırmalar yaptıktan sonra “9” rakamının birçok inanışta ve mitolojide “yeniden doğuşu” simgelediğini gördüm. Bu duruma bir fetüsün anne karnında geçirdiği 9 aydan sonra ki doğuşu örnek gösterilebilir. Yerleştirmemin ana teması olan birey ve onun kendini bağımsız inşa çabası, içinde bulunduğu mevcut koşulların sürekli ötesine geçebilme gücünü ve direncini, 9 rakamının ifade ettiği anlamla ilişkilendirdim. Özetle, Alan:9 ismi bireylerin olgulardan koparılmışlığını ve kurtuluşu ifade etmektedir.
Eserinizle ziyaretçilerde nasıl bir his uyandırmayı amaçlıyorsunuz?
Sanırım içlerine biraz umut tohumları serpmek en temel amacım. Çünkü sergilediğim manzara aslında yeniden varoluşun bir görüntüsü.
Mamut Art Project’in yeni yapısında yer alacak ilk sanatçılar arasındasınız. Pandemi ile birlikte değişen hayat koşullarını da düşünecek olursak tüm bunların sanat pratiğinizi ve bu alandaki kariyerinizi nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
Pandeminin elbette ki her herkeste olduğu gibi benimde üzerimde bir takım ruhsal etkileri oldu. Bu durum ister istemez sanat pratiğime de yansıdı. Özellikle karantina döneminde kendimi daha çok dinleme fırsatı buldum. Yeni projeler üzerinde çalıştım. Örneğin şu anda devam etmekte olan “Sıkışmışlık” adlı projem bir pandemi ürünü. Kısacası kriz dönemini biraz fırsata çevirdim diyebilirim.
Mamut Art Project, 27 Ekim – 8 Kasım tarihleri arasında, hem çevrimiçi platformunda hem de yeni mekanı Yapı Kredi bomontiada’da eş zamanlı olarak başlayacak.