İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İBB Kültür AŞ’nin iş birliğiyle düzenlenen ve 13 sanatçının ses ve ışık enstalasyonlarından oluşan “Boşlukta Mevcut” sergisi üzerine küratör Derya Yücel ve sergide yer alan değerli sanatçılar Murat Germen ile Fırat Engin ile konuştuk.
Serginin küratörü Derya Yücel ile başlıyoruz.
- Serginin yola çıkış hikayesi ve seçkinin oluşum sürecinden bahseder misiniz?
Boşlukta Mevcut sergisi, İBB Kültür A.Ş.’nin kamusal alanlarından biri olan Taksim Sanat’ın davetiyle gelişen bir diyaloğun sonucunda hayata geçti. Küratöryal pratiğimde günümüz sanatçılarının üretimlerini bir konsept ya da konu çerçevesinde bir araya getirerek, hem bir düşünce etrafında ele aldığım konularla hem de yapıtlar arasındaki ilişkileri ortaya çıkaracak şekilde bir kurgu yaratmaya çalışıyorum. Bu kurgunun merkezinde de mekan yer almakta. İçeriğe ve kavramsal çerçeveye, sanat yapıtlarına, sergini gerçekleşeceği mekanın fiziksel özellikleri ve kimliğine bir bütünü oluşturan öğeler olarak yaklaşıyorum. Boşlukta Mevcut’da bu şekilde ortaya çıktı. Serginin bütününün bir mesaj/okuma aracı olması benim için çok önemli. Boşlukta Mevcut başlığındaki serginin ortaya çıkmasında, sesle, ışıkla ve hareketle yoğrulan bir kent olarak İstanbul’un merkezinde, yine sesle, insanla, hız ve ritmin kesintisiz olduğu metronun içinde konumlanması belirleyici oldu. Bu nedenle, tam da bu temponun ortasında bir tür “mekansız mekan” yaratarak, galeriyi daha karanlık, sessiz ve dingin bir mekana dönüştürdük. Başka projelerde de bir araya geldiğim ya da çalışmalarını uzun zamandır takip ettiğim sanatçıların var olan ışık, neon, ses ve video üretimlerini de bu bağlamda bir araya getirdim. Sergi, ağırlıklı olarak sanatçıların mevcut işlerinden bir seçki. Elbette serginin mekan, konsept ve içeriği etrafında yeniden yorumlayabileceğimiz çalışmalar izleniyor. Sergi, günümüzde dönüşen var olma ve iletişim biçimlerimizde önemi artan ‘ses’lerin varlığıyla bir arada düşünmeye, ses ve ışık gibi göremeyeceğimiz ya da dokunamayacağımız bir kavramla sanatı bir araya getirmeye ve kent içerisindeki görülme/duyulma ihtiyacımıza işaret etmeyi amaçlıyor. Aynı zamanda Ses ve ışık, izleyiciyi kendine çekme potansiyeli olan büyülü bir etkiye de sahip. Sergi de bu potansiyeli bir araç olarak işliyor.
- İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İBB Kültür AŞ’nin iş birliğiyle düzenlenen Boşlukta Mevcut sergisi kamusal alanın içinde hayat buluyor. Siz kamusal alan ve sanat ilişkisini İstanbul özelinde nasıl değerlendirirsiniz?
İstanbul görsel sanatlar alanında uluslararası anlamda etkin bir konuma yerleşti. Bienal, çağdaş sanat müzeleri, fuarlar, galeriler ve alternatif mekanlarıyla birlikte sanat alanında var olan sanatsal verimlilik ve üretkenlik aynı zamanda izleyiciyle ve kentle daha yoğun biçimde karşılaşma imkanı buluyor. Bugünkü dönüşüm, özel girişimler ve özel sermayenin kaynakları dışında, yaratıcı alana kamusal desteğin artması ve bağımsız oluşumların yaratılmasıyla desteklenebilir. Kamusal mekanların varlığı çok değerli. Kamusal alan ve sanat ilişkisini güçlendirip anlamlı hale getirebilecek konu öncelikli olarak sanatçıların desteklemesi, üretimlerini paylaşabilecekleri kalıcı mekanların oluşturulması ve sürdürülebilir kaynakların yaratılmasıyla olabilir. Kalıcı mekanlar ve sürdürülebilir kaynaklar yaratmak yalnızca sanat alanını değil tüm kenti kültürel anlamda güçlendirecek bir yaklaşım. İBB Kültür A.Ş.’nin kamusal alanlarından biri olan Taksim Sanat’ın da bu türden bir misyonu yerine getirdiğini görmek çok sevindirici. Taksim Sanat’ın özellikle konumu ve lokasyonu sayesinde çok farklı ve çeşitli izleyici profiline kapılarının açık olması, hatta kimi izleyiciler için belki de ilk kez günümüz sanatıyla/sanatçılarıyla karşılaşma alanı yaratma potansiyeli taşıması söz konusu. Bu nedenlerle, gerçek anlamda kamusallık taşıyan mekanların artması sanatçılar açısından da çok anlam ifade ediyor.
Sergide yer alan değerli sanatçılardan Murat Germen ile devam ediyoruz.
- …Sergi, günümüzde dönüşen var olma ve iletişim biçimlerimizde önemi artan ‘seslerin varlığıyla bir arada düşünmeye, ses ve ışık gibi göremeyeceğimiz ya da dokunamayacağımız bir kavramla sanatı bir araya getirmeye ve kent içerisindeki görülme/duyulma ihtiyacımıza işaret etmeyi amaçlıyor.
Siz sergide yer alan çalışmanız hakkında neler söylemek istersiniz?
Sosyal medya ile hayatlarımızın mahrem yönlerini beis görmeden herkesin görüşüne açtık. Kitlesel, kamusal ve küresel bir “peep show” süregidiyor adeta. Bu hal daha önce olmayan türden bir rekabetin ortaya çıkmasına zemin sağladı ve güya insanlar arasında iletişim kurmak iddiasıyla ortaya çıkan sosyal medya, aksine, iletişimsizliğe yol açtı. Birleştirmek kisvesiyle tasarlanan ortam insanları bireyselleştirmeye ve ardından ayrıştırmaya başladı.
“Her evde bir çatlak vardır, ışık öyle dışarı sızar!” adlı eser yukarıda sözü geçen dikizleme ve röntgencilik hallerine gönderme yapıyor, farklı pencerelerdeki tekil insanlar ise kutulanmış yalnızlığın görsel tasvirine denk geliyor.
- Pandemi ile birlikte değişen hayat koşullarını da düşünecek olursak günümüz sanat pratiklerinde yapıt-mekân ilişkisine yönelirken siz nelere dikkat ediyorsunuz?
Yapıt-mekân ilişkisinde en ideal durumlardan bir tanesi mekâna özel iş üretmek bence. Fakat bütçesel ve arşivsel nedenlerden dolayı bu her zaman mümkün olamayabiliyor. Sanal mekânlarda sergileme yaptığım oldu mecburen, ama bunun hiç bir zaman benim seçimim olduğunu söyleyemem. Mümkün olduğu sürece fiziksel sergileme yapmayı tercih ediyorum. En ideal durum ise, fiziksel sergi bitmeye yakın sanal tur çekimlerinin yapılıp sergi bittikten sonra sanal turun izleyicilerle paylaşıma açık olması. Bu sayede hem başka coğrafyadaki insanlar sergiyi gezebiliyorlar, hem de aynı şehirde olup sergiyi kaçıranlar izleme fırsatı bulabiliyorlar.
- İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İBB Kültür AŞ’nin iş birliğiyle düzenlenen Boşlukta Mevcut sergisi kamusal alanın içinde hayat buluyor. Siz kamusal alan ve sanat ilişkisini İstanbul özelinde nasıl değerlendirirsiniz?
Kamusal alanları açık ve kapalı kamusal mekânlar olarak ayırt etmeliyiz. Kapalı kamusal alanlar olan müzeler ve galerilerin sayısı ülkede kaydadeğer bir sayıya ulaştı, ama buralarda izleyiciye erişim belli bir kesim insanla sınırlı. Çok daha fazla sayıda ve çeşitte insana erişebileceğiniz açık hava mekânlarında ise sergileme sayısı ise maalesef yeterli değil. Müze Gazhane gibi hem kapalı hem de açık hava kamusal alanları olan yerlerin sayısının acilen artması gerekiyor. İBB’nin kamusal alanda kültür sanat etkinlik ve mekânlarının artması için büyük bir çaba sarfettiğini görüyor ve mutlu oluyor, destekliyorum.
Sergide yer alan değerli sanatçılardan Fırat Engin ile devam ediyoruz.
- …Sergi, günümüzde dönüşen var olma ve iletişim biçimlerimizde önemi artan ‘seslerin varlığıyla bir arada düşünmeye, ses ve ışık gibi göremeyeceğimiz ya da dokunamayacağımız bir kavramla sanatı bir araya getirmeye ve kent içerisindeki görülme/duyulma ihtiyacımıza işaret etmeyi amaçlıyor.
Siz sergide yer alan çalışmanız hakkında neler söylemek istersiniz?
Sergide yer alan çalışmam; Ankara’da çevresel sanat bağlamında çağdaş bir kent estetiği yaratmak amacıyla 1989 yılında başlayan ve 1993 yılında tamamlanan kamusal alan projelerinden biri olan Otto Herbert Hajek’e ait Hergelen Meydanı Projesini konu ediniyor. Bu proje ne yazık ki 2016 yılında dönemin Büyükşehir Belediyesi tarafından yıkıldı. Önemli bir girişim olan projeden geriye hiçbir iz kalmadı. Ben de yıkılmadan önce kendi çektiğim fotoğrafı üzerine neon müdahale ederek bu projeyi tekrar hatırlatmak istedim.
- Pandemi ile birlikte değişen hayat koşullarını da düşünecek olursak günümüz sanat pratiklerinde yapıt-mekân ilişkisine yönelirken siz nelere dikkat ediyorsunuz?
Pandemi pek çok alışkanlığımızı değiştirdi. Bu anlamda sanal mekanlar yeni bir mecra olarak daha çok işlevsel ve görünür oldu. Ancak ben yine de fiziksel mekanın ve yüz yüze iş/ izleyici ilişkisinin önemini koruduğunu düşünüyorum. Diğer taraftan iş, mekanla da vücut bulan, tamamlanan bir içeriğe de sahip olabiliyor. Dolayısıyla mekan; tamamlayıcı ve önemli bir unsur olarak hala benim pratiğimde güçlü bir dinamik.
- İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İBB Kültür AŞ’nin iş birliğiyle düzenlenen Boşlukta Mevcut sergisi kamusal alanın içinde hayat buluyor. Siz kamusal alan ve sanat ilişkisini İstanbul özelinde nasıl değerlendirirsiniz?
Kamusal alanın enerjisi çok güçlü. Sonuçta; işler izleyici ile iletişime geçtiği sürece anlam buluyor. İstanbul özelinde daha çok özel sermayenin öncülük ettiği kültür sanat alanında en az bu alanlardaki kadar iddialı ve güçlü sergileri yerel yönetim bünyesinde izlemek sergiyi bir çok açıdan da daha avantajlı hale getiriyor. Bu anlamda Taksim Sanat ve İBB önemli bir sorumluluğu yerine getiriyor.
Boşlukta Mevcut sergisi, 28 Eylül’e kadar Taksim Metrosu’nun -1. katında konumlanan Taksim Sanat’ta gezilebilir.