Emmanuel Perrotin’i, bugün en çok ses getiren sanatçıların yaratıcısı olarak biliyoruz. Takashi Murakami, Xavier Veilhan, Damien Hirst gibi günümüzün en popüler sanatçıları hep onun elinden çıktı… Eklektik bir sanatçı listesine sahip olan Emmanuel Perrotin, ilk olarak 21 yaşındayken evinin salonuna kendi adını verdiği ilk sanat alanını kurdu. Şimdi Galerie Perrotin, Paris’te 4 ayrı noktada, New York’ta ve çağdaş sanatın Uzakdoğu’daki merkezlerinden Hong Kong’da dünyanın en önemli sanat alanları olarak faaliyet gösteriyor.
Röportaj: Sebla TANIK / Fotoğraf: Karl Lagerfeld
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
İlk olarak 17 yaşındayken Charles Cartwright’da asistan olarak çalışmaya başladım ve 1989’da dairemde kendi galerimi açtım. O günden beri, temsil ettiğim sanatçılara daha ilham veren ve daha uygun bir yer sunmak için 15 farklı yerimiz oldu.
Paris Perrotin’in hikayesi nasıl başladı?
Bu soruya cevap veremem… Ama şunu söyleyebilirim ki; baştan beri amacım sanatçıların ne kadar beklenmedik ve şaşırtıcı olursa olsun hayallerini gerçekleştirmelerine eşlik etmek. Ayrıca sanatın, müzik, moda, tasarım gibi diğer yaratıcı alanlarla da arasındaki köprüyü sağlamayı denedim.
Paris, Hong Kong ve NYC’de de Galerie Perrotin’ler var. Her birini birbirinden ayrı olarak özel kılan özellikleri nedir?
Tabii ki hepsinin ortamı farklı ama benim isteğim, sanatçıya her galeride sergi yapmak ki böylece dünya çapında müze ve koleksiyonlarda yer alma imkanları doğsun.
Eser seçimlerini yaparken nasıl ilerliyorsunuz? Mekanınızın ruhunu da göz önünde bulunduruyor musunuz? Nasıl bir kişisel tarzınız var?
Bence sanatçılar mekanın ruhunu baz alıyorlar (gülüyor) Koleksiyondaki eserler eklektik yapıda ama aynı zamanda da neo-pop (KAWS) ve kavramsal sanat (Soghie Calle, Elmgreen & Dragset, Laurent Grasso, Claude Rutault) ve hem neo-pop hem kavramsal sanatı kapsayan Mauriziyo Cattelan, Wim Delvoye, Takashi Murakami, Paola Pivi, Xavier Veilhan vs. gibi sanatçıların eserleriyle de uyumlu bir yapıya sahip. Sanatçılar hem benim hem ekibimin beğenisini yansıtıyor.
Türkiye’deki çağdaş sanata ve sanatçının değişimine bakışınız nasıl?
İstanbul Bienali, sanat dünyasında çok büyük bir yere sahip oldu. İstanbul sanat sahnesi, çok daha canlı bir hale geldi. Ayrıca İstanbul, sanatçılar için de ilham veren bir yer. Örneğin Sophie Calle ” Pour la dernière et pour la première fois” sergisini İstanbul’da yapmıştı. İlk bölümünde hayatında hiç deniz görmemiş insanları ve onların ilk deneyimlerini, ikinci bölümündeyse beklenmedik anda kör olan kişilerin son gördüğü şeyi tarif edişlerini filme almıştı. Bu sergi tüm dünyayı dolaştı.
Elinizin değdiği her sanatçı birer süperstara dönüşüyor. Sırrınız ne?
1993 yılında, Maurizio Cattelan ve 1995 yılında Takashi Murakami ile yaptığım sergiler, galeri için bir çok sebepten ötürü sınır taşı oldu. Bu tür işbirlikleri çok nadir ve çok değerlidir. O günden beri birlikte gelişiyoruz. Damien Hirst’ün 1991 yılında ”When Logics Die” adlı kişisel sergisini organize ederken, eserlerini annemin arabasında taşıyordum. O dönemde, galeri benim evimin içindeydi. Evim Formaldehyde kutuları, neşter gibi aletlerle dolu bir otopsi odasına döndü. Etrafım ceset fotoğraflarıyla sarıldı. Sonrasında Hirst başka bir galeriye dahil oldu ama ilişkimiz hep yakın ve verimli şekilde devam etti. Bunlar sadece birkaç örnek. Sanatçılarla olan hayatım sayesinde bir çok olağanüstü macera yaşadım ve yaşıyorum. Bence sırrım onların arzularına yürekten inanmak…
Öncelikli hedefleriniz ve yeni projelerinizden bahseder misiniz?
28 Nisan – 28 Mayıs tarihleri arasında Seul’daki 180m2’lik yeni alanımızda Laurent Grasso’nun bir sergisini yapacağız. Daha sonra KAWS sergisi var. Bu hem ofis, hem showroom niteliğindeki alan, aynı zamanda galerimizin bastığı kitapların olduğu bir kitapçıyı da içinde barındırıyor. Bulunduğumuz binanın zemin katında Christie’s’in ofisi bulunuyor. Tam galeri ve müzelerin olduğu bölgenin kalbinde, National Museum of Modern & Contemporary Art ve Daelim Museum’un yakınındayız! Ayrıca 23 Nisan – 4 Haziran tarihlerinde Heinz Mack sergisini de sunacağımızı gururla söyleyebilirim. 1957’de, Zero grubunun kurucularından olan Mack, 1973’te Musée d’Art Moderne de la Ville de Paris’deki ilk sergisinden itibaren, bugüne kadar yaptığı 70’ten fazla eseri görülebilecek. Ünlü pop sanatçı ERRÓ’nun 1959 yılından 2016’ya kadar gelen işleri şu sıralar Galerie Perrotin New York’ta sergilenmekte. Bu da bizim için büyük bir onur. Bunlara ek olarak, Haziran ayı planımızda Galerie Perrotin Paris’te, Peggy Leboeuf ve Anissa Touati küratörlüğündeki Meksika Sanat Sahnesi’ni anlatan bir grup sergisi var.