Sanatçı Ender Güzey’in 45 yıllık sanat tecrübesi ve “Bütünsel Sanat” anlayışı ile tasarladığı ARThill’in hikayesi ve günümüz sanatı üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik. Arka planda antik dönem büyüsünün gizlendiği, kendine özgü bir hikaye…
Röportaj: Begüm Boztaş
Uluslararası bir sanatçı olarak hem kamu hem de kendiniz için kıymetli bir misyonu sahiplendiniz. Kendi özgün mimari tasarımınızla hayat verdiğiniz Ender Güzey Müzesi ARThill’in kuruluş hikâyesinden bahseder misiniz?
Amacım öncelikle eserlerimi korumak için sanatımı içinde barındıran, bir sergi salonu ve etkinlik alanının yanı sıra koleksiyonum ve eserlerim için güvenliği tam olan bir depo, konut ve atölye binaları inşa etmekti. Bildiğiniz gibi ressam ve heykeltıraşım, mimar değilim; fakat inşa edeceğim binanın benim sanatsal kimliğimi taşımasını, “Bütünsel Sanat” anlayışımı yansıtmasını arzu ettim. Bunun da tek yolu Rönesans da olduğu gibi vizyonumdaki binayı kendim tasarlamamdı: Bodrum merkezinden uzak bir “Sanat Tepesi”
“ARThill” bu nedenle kendi tasarımımı gerçekleştirmek benim için kaçınılmaz olmuştu. Sanatsal kimlik, işlevsellik, estetik en çok önemsediğim kriterlerdi. Çağdaş bir binanın enerjisini ve suyunu doğanın nimetlerinden güneş, rüzgar ve yağmurdan sağlamayı vazgeçilmez bir unsur olarak görüyorum. ARThill binasının tüm ihtiyaçları yenilenebilir kaynaklardan sağlanıyor; güneş ve rüzgar enerjisi ile elektriğimi, yağmuru depolayarak suyumu elde ediyorum. ARThill Bodrum’un ilk medeniyetlerinden Leleglerin yerleşmiş olduğu Syangela’nın karşı tepesinde, “Tanrıçalar Geçidi” olarak anılan tarihi Leleg yolu yamacında, alışılagelmişin dışında yerleşim merkezlerinden uzak özgün ve özgür bir konumda.
ARThill’in en dikkat çeken görselliği, sanatımda önemli bir yer alan Anadolu medeniyetlerinin simgesi “Boğa”yı sembolize eden ve aynı zamanda benim sanatsal logom ve imzam olan “Boynuz”un üzerinde duran bir yapı olmasıdır.
Sergi Salonu, eser deposu, sanat atölyesi, heykel parkı ve konuttan oluşan bir vizyon: ARThill “şimdilik” bu güne kadar gerçekleştirdiğim en büyük “heykeldir”
Ender Güzey Müzesi ARThill, adeta Land Art örneği gibi Bodrum’un tepe noktalarından birinde yükseliyor ve konumu itibariyle mitolojik ögelerden de besleniyor. Hikayesini sizden dinlemek isteriz.
Araziyi satın aldığım da buranın yolu, suyu ve elektriği yoktu dağ başında bir yer. Arkadaşlarım burada ne işin var başka bir yer bulamadın mı demişlerdi. İnşaatın böyle bir yerde, özellikle Bodrum da çok zahmetli olduğu bir gerçek. Ancak binanın yapım aşamasında bir Alman arkeoloji dergisinde Alazeytin’den ve Syangela’dan bahsediliyordu, ve en önemlisi ARThill’in önünden geçen patikanın Antik dönemde tanrıçalar geçidi veya Ana Tanrıça’ya giden yol olarak anılan Leleg yolundan bahsediliyordu. Anladım ki burayı seçmemin asıl nedeni yerleştiğim yerin çok özel bir konumda olmasıydı.
Daha sonra tasarlamış olduğum bina tamı tamına Feng Shui kurallarına uygun olduğunu gördüm. Herhalde bu nedenle kendimi burada çok huzurlu hissediyorum.
Her sene Eylül ayında “Tanrıçalar Geçidi Festivali”ne ev sahipliği yapıyorsunuz. Müzede farklı sanatsal etkinliklere de yer alıyor. Etkinlik planlarınızdan bahseder misiniz?
Biraz önce bahsetmiş olduğum gibi, Tanrıçalar geçidi benim için ilham verici olmuştu. Bu nedenle günün birinde bu isimle bir festival kurguladım ve birincisini 2018’de gerçekleştirdim. İlk festivalin konusu da ismi gibi “Tanrıçalar”dı. Tüm sanatsal ifadeler bu doğrultuda olmalıydı; Aklınıza gelen bütün sanatsal ifadelerin katılmasıyla birinci etkinliğimiz gerçekleşti. Resim, heykel, Land Art, Video Art, müzik, dans, konferanslar ve çevre köylerimizin kadınları için kendi ürünlerini sergileyip satabilecekleri bir Agora bahçemizde yer aldı.
2019 yılında gerçekleşen ikinci festivalin konusu: “Altının Büyüsü” çok etkileyici bir etkinlikle başladı. Binanın üzerine dev bir video sanat projeksiyonu gerçekleştirdik. Üçüncü festivalimiz geçen sene pandemi nedeniyle maalesef gerçekleşemedi. Aslında festival teması çok manidardır; “Güneşi Beklerken” olarak koymuştum. Şimdi güneşi bekliyoruz. Kültür ve sanat güneşinin yeniden doğmasını, dünyayı, biz insancıkların algılarını, zihinlerini, daracık ufuklarını, kalplerini aydınlatmasını bekliyoruz.
“Tanrıçalar Festivali” ARThill programının sürdürebilir bir etkinliği oldu. Ancak ARThill de öncelikle benim eserlerim dönüşümlü olarak sergileniyor. Şu an önümüzdeki dönem sürecek olan sergide 1993 yılında İstanbul Boğaziçi’nde “Nuh’un Gemisi” temalı performansım da Nuh’un Gemisini Boğaziçi’nin ortasında yaktıktan sonra geriye kalan objeler den oluşan “Nuh’un Gemisi Kalıntıları” yer alıyor. Bu gibi etkinlikler dışında Avusturya Kültür ve Alman Başkonsolosluğu ile işbirliği yaptığımız etkinlikler de gerçekleştirdik. Bunlar da tahmin edebileceğiniz gibi çok değerli etkinlikler oldu. Örneğin Gustav Klimt belgesel sergisi de ARThill’de yer almıştı.
Bir de dönem dönem sergi salonumuzda Art&Dinner sofralarımızda misafirlerimizi ağırlıyoruz. Sanat ve Felsefe sohbetlerimiz bu damak tatlarıyla donatılmış 12 kişilik soframızda antik çağlarda olduğu gibi gözü gönlü doyuran şölenlere dönüşüyor.
Bütünsel sanat anlayışıyla yola çıktığınız Ender Güzey Müzesi ARThill’i gelecekte hangi yönlerde geliştirmeyi istersiniz?
Bu tamamen halkımızın ‘sanata susamasına’ bağlıdır;
Susayanın suya ihtiyacı olduğu gibi, suyun da susayana ihtiyacı vardır. Sanat da böyledir.
ARThill çok özel bir yer, sanatla uzaktan yakından alakası olmayan, kültürel birikimi ve ya merakı olmayan insanları bünyesinden uzak tutuyor. Buna rağmen hatrı sayılır sayıda ziyaretçimiz oluyor. ARThill sanata “susayanlar” için bir buluşma ve etkinlik platformudur.
Bu seneki programımda farklı sergiler ve “Tanrıçalar Geçidi Festivali” Ağustos, Eylül aylarında Güneşi Beklerken konusuyla devam edecek. Bunun dışında Almanya, Amerika ve Türkiye de akademisyen tecrübem ve kimliğimin vermiş olduğu birikimlerimi, tecrübelerimi seminer ve workshoplarla gençler ve meraklılarla paylaşmayı planlıyorum. Tabi ki bunun yanı sıra yurtdışı sergilerimde devam edecek. Ayrıca 45 senelik sanatsal anılarımı yazdığım kitabı da yayınlamayı planlıyorum.
Uzun süre yurtışında sanat üretimlerinize devam ettiniz, karşılaştırma yaparsak sizce Türkiye’de sanat alanında hangi duraktayız ve nereye gidiyoruz?
“Hangi duraktayız?” iyi bir soru. Keşke duraktayız diyebilsek. ‘Ters yöne hızla yol alıyoruz.’ desek bence çok doğru bir tespit olur! Bunca medeniyetlerin doğmuş ve beslenmiş olduğu toprakların acaba kim farkında çok merak ediyorum. Tüm kültür varlıklarımız ve doğamız talan ediliyor. Kamusal alana dikilen; Elmalar, üzümler, güller, süngerler formundaki sözde heykeller tam bir “Kitsch örneği”
Belediyelerin uzmanlara danışmadan, yarışmalar açmadan, tesadüfen önerilen veya hibe edilen ‘şeylerin’ heykel olduğu yanılgısıyla meydanlara dikmeleri içler acısı. Nadirde olsa kurulan yeni Çağdaş Sanat Müzeleri’nin duvarlarını çoğu zaman sanatçıların hediye ettikleri eserler süslüyor. Sanatçılardan hibe bekleyerek kaliteli bir koleksiyon oluşturulamaz. Bütün bunlara rağmen genç ve dinamik çağdaş sanatçılarımız var. Onların önünün açılması, desteklenmeleri gerekir. Bunun içinde üniversitelerden yeni mezun olmuş olan henüz çiçeği burnunda ‘küratörlerin’ kilit noktalar da olmamaları gerekiyor. Ancak tecrübeli ve birikimli dünya sanatının içinde olan duayenlerin devrede olmaları, gerçekleşen sanat etkinliklerine, sergilere ve koleksiyonlara yön vermeleri gerekir. En büyük eksiklerimizden biri de Türkiye de ciddiye alınacak eleştirmenlerin olmamasıdır. Bunun en önemli nedeni de eleştirmenleri besleyecek bir medya ortamının olmamasıdır.
Son olarak bu alanda kariyer yapmak isteyen sanat yöneticilerine ve genç sanatçılara tavsiyeleriniz neler olur?
Sanat kariyer yapmak için yapılmaz! Ve gerçek sanat yönetilemez!
Meşhur olup çok para kazanacaklarını hayal edenlere bu yola hiç girmeden kendilerine başka bir yol çizmelerini tavsiye ederim.
Sanat bir yaşam tarzıdır, hayat boyu fedakarlık gerektirir. İnişlere çıkışlara dayanabilmek için aşkla kendinizi bu işe vermezseniz başarılı olamazsınız. Bu arada başarı maddiyatla eşdeğer değildir. Başarılı olmak için her daim kendinizin en acımasız eleştirmeni olmanız ve sanatınızda bir adım ilerleyebilmeniz için riske girmeyi göze almanız gerekir. Bu yolda acılar çekmenizde kaçınılmazdır. Beğeni kazanmak takdir edilmek için sanat yaparsanız yanlış yoldasınızdır. Kendinizi keşfettiğinizi düşündüğünüz anda bir adım daha ileri gidemezsiniz.
Ve tabi ki sanat tarihi bilmeniz, dünya sanatını incelemeniz, neler yapıldığını araştırmanız yaptığınız işin bir ilk olup olmadığını görmeniz, hatta kopya olmamasına özen göstermeniz çok önemlidir. Bunun içinde en azından bir ikinci lisan bilmeniz faydalı olacaktır.
Bence sanatçı; kültürlü, haysiyetli, dürüst, cesur olmalı ve her daim dik durmalıdır.