Türkiye genelinde dokuz yıldır bağımsız yeteneklere alan imkanı sunan ve güncel sanatta yılın umut vadeden sanatçıları için benzersiz bir keşif alanı yaratmayı başaran Mamut Art Project’in 2021 edisyonunda yer alan iki sanatçı ile keyifli birer sohbet gerçekleştirdik. Hüseyin Varaha ve İbrahim Sefa Tuna ile olan röportajımızda kendi sanat pratiklerinden bahsederken Mamut Art Project’in yapısına dair görüşlerini ve gelecek planlarını da kaleme aldık.
Röportaj: Begüm Boztaş
Hüseyin Varaha ile başlıyoruz.
Öncelikle bize kendinden ve sanat hikayenden bahseder misin?
İstanbul’da yaşıyorum. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Resim Bölümü mezunuyum. Güzel Sanatlar Lisesinde okudum. Sanatla ciddi anlamda ilişkim lise döneminde başladı. Yaşadığımız kırsal bölgede köpeklerimle sıkça yaptığım doğa gezilerinde gözlem yapıp eskizler almayı seviyordum. Bu gezilerimde yalnızken fark ettiğim ve anlamlandıramadığım bir gariplik seziyordum; içinde tedirgin edici ama dozu yüksek olmadığından ve henüz anlamlandıramadığımdan dolayı çok önemsemediğim bir histi, sonrasında bu hissin aslında ilgimi çektiğini fark ettim ve bazen bu hissi yakalamak için özellikle gitmeye başladım. Konuşarak anlatmanın pek tatmin edici olmadığını düşündüğüm için kendime hayalden, bu his durumunu yansıtabilecek peyzajlar yapmaya başladım ve bu devamında üniversite dönemimdeki işlerime de yansıdı, aslında şu an halen devam etmekte olan “Hatıra Şatosu” serim de atmosfer ve yansıtmak istediğim his olarak o dönemden beslendiğim işlerden oluşuyor diyebilirim.
Tekinsizlik sanatçıların sıklıkla çalıştığı bir kavram. Sen tekinsizliği “Hatıra Şatosu” olarak tanımladığın çalışmanda nasıl ele aldın?
Aslında tekinsizlik kavramını ele almak ilk amacım değildi, önceki soruda bahsettiğim hissi
kendime yapay bir şekilde tekrar yaşatmak için yaptığım işler olarak ortaya çıktılar, sonraları kırsal yaşamdan uzaklaşıp şehir yaşamına geçtiğimde bunu kapalı mekanlara taşıdım ve ilgilendiğim bir diğer konu olarak; hikayesi olan ve inanışlarda, mitolojide ya da hafızamda anlamlarla yüklü olan ögeleri bu atmosferle birleştirmeye başladım, buna anlatmak istediğim kavramları ya da küçük hikayeleri de ekledim. Bu ögeler bir araya geldikçe tekinsizlik oluşturmaya başladılar, ben de bunu kurgulamaya devam ettim.
Resimlerinde çok sayıda öge görüyoruz. Bu ögeleri seçerken nelere dikkat ediyorsun?
Genelde barındırdıkları hikayelere, geçmişte bende oluşturdukları etkiye ve bir diğeriyle nasıl sentezlenebilirler buna dikkat ediyorum. Bir işte anlatmak istediğim hikaye ya da kavram için kendine ayrılacak olan rolün sembolü olabilecek mi buna bakıyorum.
Mamut Art Project’in bu yıl ki edisyonunda yer alıyorsun. Süreç nasıl ilerledi ve sana katkıları neler oldu?
İşlerim seri halini aldıktan sonra bir portfolyo oluşturdum ve ilettim. Daha sonra Jürilerin yaptığı değerlendirmeler sonucunda iletişime geçtiler ve birlikte çalışmaya başladık. Böyle bir platformda bulunmak oldukça güzel. Genç bir sanatçı olarak geniş bir izleyici kitlesiyle buluşma deneyimini yaşamış oluyorsunuz, aynı zamanda farklı disiplinlerden birçok sanatçıyla bir araya geliyorsunuz.
Pandemi ile birlikte değişen hayat koşullarını da düşünecek olursak tüm bunların sanat pratiğinizi ve bu alandaki kariyerinizi nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
Bu süreç zor geçiyor olsa da karamsar değilim, sanatçı olarak işlerimi kendi alanımın sınırlarında tutmayı seviyorum, bu nedenle üretim pratiğimi olduğu haliyle devam ettirebilmeyi umuyorum.
İbrahim Sefa Turan ile devam ediyoruz.
Öncelikle bize kendinden ve sanat hikayenden bahseder misin?
Yazılım temelli eğitim geçmişimin yanı sıra aynı zamanda vaktinin büyük bir kısmını müziğe ayıran biriyim. Müziğimi icra ettiğim çevrelerde tanıştığım yetenekli sokak sanatçılarının beni derinden etkilediklerini fark ettim. Beni Mamut Art Project’e getiren sürecin başında, bilişsel bilim üzerine çok fazla araştırma yapıyordum ve bir yandan da mekan kavramı üzerine bir şeyler üretmek istiyordum. Fault Tolerant Beauty’nin serüveni tam olarak bu şekilde başladı diyebiliriz, başlarda çizim halindeyken sürecin içinde yüzlere dönüştüler.
GAN (Generative Adversarial Network), sinir ağı içeren bir tür yapay zeka olarak tanımlanabilecek sistem ile çalışmalarını üretiyorsun. Bize GAN ile yaptığın çalışmalarından bahsedebilir misin?
Aslında GAN (Generative Adversarial Network), çalışmalarımın ilk aşamasında kullandığım bir algoritmaydı. GAN’ı temelde bir stili eğitmek ve aynı stilde çıktılar almak için kullandım. Sergideki eserlerin son haline ulaşmak için GAN ile ürettiğim çıktılar üzerinde farklı algoritmalar kullanmak zorunda kaldım.
“Fault Tolerant Beauty” serisinin hikayesini senden dinleyebilir miyiz?
Fault Tolerant Beauty serisi üç aşamadan oluşuyor. İlk olarak veri setimde kullanmak üzere Instagram üzerinden lokasyon bazında sokak sanatı görsellerini indirebilmek için basit bir web uygulaması yazdım. Toplayabildiğim kadar görsel toplayıp bu görsellerden insan yüzü formunda ve benzer stilde olanları ayıklayıp eğitmek istedim. İnsan yüzüne benzer görselleri ayıklarken “Retina Face” kütüphanesini kullandım. Ardından bu stili GAN algoritması kullanarak eğittim. Bu süreç benim için de deneme yanılma pratiğinde ilerlediği için ilk başlarda kalitesiz detaysız ve ne olduğu belli olmayan çıktılar aldım. Deforme edilmiş suratlar oluşturma fikri de tam bu zamanda aklıma geldi. Aslında düzgün bir çıktı almaktansa deneyip, denediğim şey konusunda yanılmaya ve bozuk çıktılar almaya çalıştım. İkinci aşamada çizim stilini insan yüzüne transfer ederek bu çizimler birer insan yüzü olsa nasıl görünürdü sonucuna ulaşmaya çalıştım. Üçüncü aşamada ise çeşitli algoritmalar ile renk geçişi ve doku kalitesini arttırdım. Toplam 2 yıl süren bu süreçte veri setimi oluştururken Canavar, SNUG, Yersiz Yabancı ve Rakun’un işleri kullandım.
Mamut Art Project’in bu yılki edisyonunda yer alıyorsun. Süreç nasıl ilerledi ve sana katkıları neler oldu ?
Mamut Art Project süreci arkadaşlarımın önerisiyle başladı. Sanat temelli bir eğitime sahip olmadığım ve yer aldığım ilk sergim olduğu için sanat kariyerim ve planlarım konusunda bana çok şey kattı. Müzikle kurduğum sanat evrenimde yeni bir boyut açıldığını söyleyebiliriz.
Pandemi ile birlikte değişen hayat koşullarını da düşünecek olursak tüm bunların sanat pratiğinizi ve bu alandaki kariyerinizi nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
İçe kapanık ve bir şeyler üretmek için dışarıdan motivasyon beklemeyen birisi olduğum için pandemi döneminde çok fazla şey üretme şansım oldu. Pandemi benim için pandemi öncesi yaşadığım hayatı sindirme, analiz etme ve bundan bir sonuç çıkarma dönemi oldu.