Kenneth New York’ta yaşayan, Hong Kong’lu bir dijital kolaj sanatçısı. İşlerinde popüler kültür imajları ile politikayı birleştirip ortaya çok katmanlı görüntüler çıkarıyor. Kenneth ile işlerinin estetiği, teknoloji sanat ve politika ilişkisi üzerine keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Röportaj: Sebla TANIK
Merhaba Kenneth, bugünlerde neler yapıyorsun?
Son zamanlarda birkaç projeyle ilgileniyordum. Bunlardan birinin adı ‘#ShitWars- The Shit Awakens’. 2016 ABD Başkanlık seçimleriyle ilgili bir proje ve Amerika politikasındaki yükselen kutuplaşmaya Star Wars, Game of Thrones, Breaking Bad gibi popüler kültür görüntüleriyle bir kültürel karıştırma (Culture Jamming) yaparak dikkat çekiyor. HTML5 Canvas ve CSS3 animasyonlarıyla oluşturulan çok platformlu ve interaktif bir web uygulaması. Donald Trump’ın önümüzdeki seçimlerde başkan seçilmemesi için elimizden gelen her şeyi yapmalıyız!
Biraz bize Hong Kong’tan ayrılarak New York’a taşınma macerandan bahsedebilir misin?
Hong Kong’tan ayrıldığımda 18 yaşımdaydım. İlk olarak Kaliforniya’ya City College of San Francisco’da okumak için geldim ve daha sonra da lisans derecemi San Francisco State Üniversitesinden aldım. San Francisco Körfez Bölgesi 90’ların sonuna doğru şimdi olduğundan daha farklıydı; hala 60’ların karşı-kültürünün enerjisini hissedebiliyordunuz, şimdi Silikon Vadi liberalizmi ile karışmış halde ve progresif liberal düşüncenin yuvası oldu. Burada Chet Helms, Emory Douglas, Yuri Kochiyama ve Rene Yanez gibi büyük beyinler ve sevgi dolu insanlarla tanıştığım için oldukça müteşekkirim. Benim, olduğum kişiye dönüşmemi sağladılar. Üniversitedeyken üç değişik işte çalışıyordum: yerel bir Çince kanalda TV sunucusuydum, internet üzerinden yayın yapan radyo istasyonunda da sunuculuk yapıyordum (podcast’ler daha ortada yokken;-)), aynı zamanda Gap ve Banana Republic‘de çalışıyordum. Dot-com balonu (Amerika’da 2000 yılında yaşanan ekonomik kriz) sırasında mezun oldum ve Gap’in bana sunduğu iş teklifi dolayısıyla New York’a taşındım. New York’a taşındıktan sonra Postmasters Galeri benimle iletişime geçti, işlerimi ortak küratör arkadaşımız Richard Reinhart sayesinde keşfetmişler. O zamanlar benim işlerim çoğunlukla net.art’tı ve online olarak izlenebiliyordu. İşlerim bir tek San Francisco Berkeley Sanat Müzesindeki Yerba Buena Center’da ve kar amacı gütmeyen sergilerde gösterilmişti. Postmasters Galeri’nin kurucuları ve yöneticileri Magda ve Thomas bana sergi imkanı sundu ve bu da benim sanat anlayışımı tekrar düşünmemi ve işlerimin odak noktasını yeniden şekillendirmemi sağladı. Postmasters Galeri yoluyla işlerim New York’taki New Museum’da, Sundance Film Festivalinde, Creative Time NYC’de ve dünyanın birçok yerindeki müze ve galerilerde sergilenme olanağı buldu. Bu yüzden, yeni sanatçılar için harcadıkları 30 yıllık emek için onlara buradan kocaman bir teşekkür yolluyorum.
Hareketli görüntü ilgini neden çekiyor?
Çocukluğumdan beri Tayland ve Çin’den gölge oyunları, kolajlar, foto montajlar ilgimi çekiyordu. Üniversitede Jan Švankmajer’ın, DaDa sanatçısı Kurt Schwitters’ Merzbau’nun harika animasyonlarını, Georges Méliès’in kısa filmlerini, Tadanori Yokoo’nun posterlerini, John Heathfield’ın kolajlarını, Eikoh Hosoe’nin fotoğraflarını keşfettim, sadece birkaçının ismini verdim ama bu liste çok uzuyor! Kolajların, iki boyutlu durağan objeleri kullanarak, duygusal karşılığı olan hikayeler yaratabiliyor olmasını seviyorum. Aynı zamanda, kuklacılık geleneğinden gelen hareketli animasyon ekleme olayı, bana hareketli kadraja istediğim kadar bilgiyi ekleme ya da çıkarma özgürlüğünü veriyor. Bu durum, işlerimdeki mesajı dikkatle seçmemi sağlıyor ve başka anlam katmanları da ekliyor. Bir bakıma, aslında dijital kuklacı olmaktan çok hoşlanıyorum diyebilirim.
Yeni medya sanata ile uğraşıyorsun. Hep bu estetik üzerine mi çalıştın?
Bu tarzda çalışmaya ne zaman başladın? San Francisco Eyalet Üniversitesi’nde geleneksel fotoğrafçılık okudum. Karanlık odada olup sabitleştiricinin kokusunu almayı ve görüntünün fotoğraf kağıdı üzerinde yavaşça belirmesini görmeyi özledim. Sihirli bir şeydi. Daha önce de bahsettiğim gibi, ben genellikle karanlık odada birkaç negatifi birleştirerek çalışıyordum. Bu yüzden, Adobe Photoshop çıktığında, içgüdüsel olarak farklı görüntüleri üst üste katmanladım. Öte yandan, San Francisco’da bilişimle ilgili insanlarla çevrili olduğumdan, DHTML ve Javascripts ile oynamaya başladım ve Net.Arts’ı keşfedişim böyle oldu (o zamanlar ‘yeni medya sanatı’ diye bir terim yoktu). Dijital beceriler kazanmak için herhangi bir okula gitmedim, hepsini kendi başıma öğrendim ve çok eğlenceliydi.
İşlerinin billboard’larla ve New York, Hong Kong gibi büyük şehir dinamikleriyle ne tür bir ilişkisi var?
Hong Kong ve New York, hızlı yaşam tarzları, küçük yaşama alanları ve her yerde sürekli fırlayan reklamlar olması bakımından benzer şehirler. Bu yüzden, en azından görsel anlamda, benim işlerim her şeyi küçük bir apartmana sıkıştırmaya benziyor çünkü ben sürekli bir bilgi akışı görmeye alışkınım.
Sanatçılar genellikle yoğun bir şekilde politizedirler fakat bazen de insanlar, sanatın ve politikanın yağ-zeytinyağı karışımında olduğu gibi karışmaması gerektiğini ve sanatın, sanatın iyiliği için, hiçbir şeye bulaşmamış olması gerektiğini söylüyor. Böyle açık bir şekilde politik sanat yapmaya seni ne yönlendirdi?
Sanatın dünyayı değiştirebilecek gücü olduğuna inanıyorum. Benim yöntemim olan biten çirkin şeyler için şeker görünümlü bir zaman kapsülü oluşturmak. Tartışmaların iki tarafını da sunarak ve farklı görüşleri bir animasyona koyarak, insanlığın daha iyi anlaşılabilmesi için bir köprü kurmayı umuyorum. Politikacılar ve ilk %1’lik dilimde yer alan zenginler hayatımızı siyah ve beyaz yapmaya çalışıyor ve böylece bizi daha kolay bir şekilde yönetebilecekler fakat gerçekte, hayat rengarenk. Umarım benim işlerim, harika bir renk skalasına sahip toplumsal dokularımızı bir şekilde belgeleyebiliyodur.
İşlerine genelde nasıl başlar ve bitirirsin?
Bir konu belirleyip mi çalışmaya girişirsin , yoksa spontane bir biçimde ilerlersin? Evet, sıklıkla bir konu belirlemeyle başlıyorum. Projeye harcadığım zamanın %33’ünü konu hakkında araştırma yapmak için harcarım ve geri kalan zamanda prodüksiyonu yapıyorum. Başlarken, genellikle konunun önemli noktalarını basit bir infografiğe aktarıyorum ve bu noktaları, araştırmam ilerledikçe geliştiriyorum. En sonunda da farklı anlatıları tek bir doğrusal anlatıda birleştiriyorum.
Kendi zihnini meşgul eden bir mevzu üzerinde mi çalışmayı tercih ediyorsun, yoksa toplumu ilgilendiren durumlar üzerinde mi?
Mark Twain’in söylediği gibi: ‘Mizahın gizli kaynağı neşe değil, hüzündür. Cennette mizah yoktur.’. Bence kahkaha atmak ciddi bir mesele üzerinde düşünmenin harika bir yolu. Her zaman Amerika’daki en iyi komedyenlerin aslında en karanlık insanlar olduğunu düşünürüm. Bu yüzden, sorunu her ikisi de olarak cevaplıyorum.
www.111111111111111111111111111111111111111111111111111111111111.com/ websitesinin adını nasıl belirledin?
Üniversitedeydim ve oldukça alaycıydım, aynı zamanda o zamanki patronumdan pek memnun değildim. Bir gece, epey sarhoş oldum ve dünyadaki en uzun websitesinin ismini almaya karar verdim. O zamanlar alabileceğiniz en uzun domain, ‘.com’ kısmı dahil max. 64 karakterden oluşabiliyordu. Bu yüzden aniden aklıma http://www. 111111111111111111111111111111111111111111111111111111111111.com/ sitesini alma fikri geldi. İngilizce olarak ‘altmışlar bir nokta com’ (sixties one dot com)’un telaffuzu kantoncadaki ‘dfhjhf’ cümlesinin telaffuzu ile çok benzer. ‘dfhjhf’ cümlesi ‘Pisliği kim yerse, en çok altını da o alır.’ anlamına geliyor. Bu benim için sarhoşluğun da tetiklediği ‘evreka!!’ anıydı.
Hangi internet sitelerinden en çok keyif alıyorsun?
Bu çok çılgın bir soru, o kadar çok var ki! Beni en çok etkileyen bazı websitelerinden bazıları:
Rhizome bana epey bir iham verdi! http://rhizome.org/ http://creativetime.org/summit/presentations/
Tabi ki TED Konuşmaları: http://www.ted.com/
Vikipedi ilk çıktığında gerçekten şok olmuştum! Hiyerarşik kontrol mekanizması olmadan bilgi! https://www.wikipedia.org/
https://www.chromeexperiments.com/ http://codepen.io/
Not: Röportaja katkıda bulunan İzlem Üçvet’e teşekkürlerimizi sunarız 🙂