Oyuncu, ressam ve iç mimar Melis Babadağ ile sanat kariyeri üzerine sanat ve ilham dolu bir röportaj gerçekleştirdik!
Keyifli okumalar dileriz.
Röportaj: Elif Naz Şengün
- Melis Babadağ kimdir? Sizi sizin cümlelerinizle tanımak isteriz.
Şu ana kadar keşfettiklerim ışığında; anlıyorum ki farklı alanlarda birçok şeyi üretmeyi denemeye gelmiş bir insanım. Potansiyelimi, vaktimi, hayal gücümü kullanamaya çalışıyorum.
- Eğitim hayatınızı incelediğimizde Marmara Üniversitesi İç mimarlık bölümünden mezun olduğunuzu öğreniyoruz. Hiç mesleğinizi yaptınız mı? İç mimarlık bölümünü seçmenizde etkili olan şeyler nedir? Hiç iç mimarlık yaptınız mı?
Baya okudum, iliklerime kadar okudum! Her şeyi aynı anda yapma hali benim doğalımda vardı. Resimle beraber yürüttüğüm bir hayatım oldu diyebilirim. 5 yaşımda ilk sürreal yağlı boya tablomu yapmışım. Anaokulunda sahneye çıkmışım, sunuculukla ilgili bir durum olduğunda hep beni öne sürmüşler. Hep sahnedeydim, hep oyunculuk yaptım ben. Tabii sonrasında eğitim sistemimizde bir meslek seçmek zorunda kalıyoruz, dolayısıyla ben konservatuvar yerine güzel sanatlar okumayı tercih ettim. Güzel sanatlarda iç mimarlığa girdim. Marmara Güzel Sanatların teknik bölümleri de çok yoğundur. Okurken ne resim ne de sahneyle ilgili çok bir şey yapamadım. Mezun olduktan sonra hocalarım, buradan hepsine de teşekkür ediyorum, iyi öğrencilerini firmalara yönlendirirlerdi. Ben de mezun olur olmaz uluslararası çalışan iyi bir mimarlık ofisinde işe başladım. Büyük projelerin içine atılınca neye uğradığımı şaşırdım ama aynı zamanda oradan çok şey de öğrendim. Gelecekte olabilecek en üst noktalarda nerelere gelebileceğimi gördüm ve bu beni çok mutsuz etti. Ya çalışan olarak devam edecektim ya da kendi işimi kuracaktım. Ben kendi işimi kurmak istemedim, çünkü insan çalıştırmak istemiyorum. İnsanları yönetmek onlara iş vermek istemiyorum. Ben, tek başına üreten ve ürettiğini hizmet olarak sunan biri olarak kalmam gerektiğini anladım. Çok iyi mimarlarla çok iyi mimarlık ofisleriyle de çalıştım ama sonrasında mimarlık ofisinden ayrıldım. Bir yandan oyunculuk da dürttü beni. Kendi paramı kazanmak için üniversitede de oyunculuk yapıyordum zaten. Sonra büyük bir yol ayrımı çıktı karşıma. Dizi teklifi gelince bir dönem mimarlıkla beraber dizi oyunculuğunu aynı anda yaptım fakat zamansızlıktan dolayı sürdüremedim. Dizi ve filmlerde kamera önü oyunculuğu maddi ve manevi daha tatlı geldiği için tercih ettim. O günden beri de yapıyorum.
- Oyunculukla ilgili hepimizin bildiği bir kariyeriniz var. Biz sizin plastik sanatlarla olan ilişkinize, ressam kimliğinize değinmek isteriz. Resim, sizin hayatınızda nasıl bir yerde? Sizin için resim yapmak nedir?
Resim benim için hakikaten “elimde kalemle doğmuşum” gibi bir yerde. Hiç görmeden tonozlu cami içleri çizmişim çok küçükken, annem hepsini saklar. Böyle olunca annem o dönem Adana’da yetişkinlerin çalıştığı, ara ara çocukların da gittiği, sevgili Mustafa Dulda’nın atölyesine vermiş beni. Onların paçalarında dolaşarak resimler yapmışım. Çok da küçük bir yaştaymışım tabii, hiçbir şey hatırlamıyorum. Ablam benden 5 yaş büyük, onu kıskanıp “ben de ödev yapacağım” diyerek oturup resim yaparmışım. O sebeple ben hep resimle olmuşum zaten.
Melis Babadağ’ın çocukken yaptığı resimlerden biri
İlginçtir, ben çok uzun zamandır tekrar resim yapmak istiyordum ama yapamıyordum. Yaptığımı beğenmiyordum, çıkan işler mutsuz ediyordu. Bırakmıştım bir süre. Pandemi döneminde; içinde bulunduğum sıkışmışlık hissini, üretmediğim için yaşadığımı fark ettim. O geceden sonra elime kalem almadığın her anın acısını çıkarırcasına resim yapıyorum. Sabah ezanına kadar resim yaptığım günler oldu. Setten gece yarıları dönüp sabah erken uyanıp resim yapıp duş alıp sete gidip geç saatlerde dönüp tekrar resmin başına oturduğum çok zamanlar oldu. O zamandan beri sanki arayı kapatmaya çalışıyormuşum durmaksızın çalışıyorum. İnsan kendini ifade etme biçimine küsmemeli. Küstüğüm zamanlar, o dönem için doğru olduğuna inandığım ama aslında benim için yanlış olan, seçimleri bıraktım. Sonra mutlu olduğum şeyi hatırladım. Bir nevi eve dönüş miti gibi bir şey bu benim için. Dolayısıyla bu benim için bir meslek değil. Dışarıdan, her şeyden bağımsız, ben yine varoluşum gereği resim yapacağım.
- Resim yapmak sizin için meslek olmasa da çok hobi gibi de gelmedi bana, resim yapma eylemi sizin için bir ihtiyaç diyebilir miyiz?
İhtiyacın da ötesinde benim için koltukta oturmak gibi bir şey, doğal bir şey benim için. Bir çalışma içerisindeyken, merakım ve iş çalışmalarım için literatür araştırırken de bir yandan resim yaparım. Hem resim yapıp hem notumu alıyorum. Yani gerçekten doğalımda var, resim yapmak için ekstra bir ruh haline, bir şeye ihtiyacım yok.
- Resimlerinizde renkler ve bitkisel motifler ağırlıklı olarak görülüyor. Öznel bir yorum olacak ama birçok insanın da ortak öznel yorumu olduğunu söyleyebiliriz, insan olarak da çok renkli, doğal, samimi bir insansınız. Yaratımınız olan eserlerin karakterinizle olan ilişkisini nasıl değerlendirirsiniz?
Çok güzel soru. Bu soru için yaşım çok erken. Benim aslında desene çok tahammülüm yok, normalde çok sevmem. Desenli ve renkli kıyafetim çok yoktur, sevmiyorum. Hani insan dışarıyı da kendisi gibi bilir ya, kendi içimdeki kalabalığa çok fazla tahammül edemiyorum. Dışardaki kalabalığa da çok tahammülüm yok. Görmeyi istemediğim şey içerideki aslında, resim yaparken de içimdekiler dışarı çıkıyor. Resimlerim de içimdeki kalabalığın dışarı çıkışı olabilir. Bir de çok tuhaftır ki resimlerimde organik dokular çok fazla var. Cerrahlar da genelde yaptığım işleri çok sever. Muhtemelen kesip biçtiklerinde gördükleri organik yapılara benzetiyorlar. Ben organik dokuları incelemeyi çok severim. Veteriner bir arkadaşım da bana bir mikroskop hediye etti. Boş vakitlerimde mikroskopta dokulara bakıyorum. Bunların hepsi görsel bir hafıza oluşturuyor tabii. Çocukluğumdan beri ilgilendiğim için, resim yaparken de bunlar anlık olarak dışarı çıkıyor. Yaparken de çok farkında olmuyorum aslında. Düşünerek resim yapmıyorum. Mesela bir gece önce yaptığım resmin sabah kahvemi alıp önünden geçtiğimde “aa ilginç olmuş yaa” diyorum. Katiyen hatırlamıyorum. Gördüğüm şey beni de şaşırtıyor.
Melis Babadağ eseri, 50×50 cm, tuval üstüne akrilik, 2024
Melis Babadağ eseri, 90×110 cm, , tuval üstüne akrilik, 2022
- O zaman eser sizden çıktıktan sonra eserle bir uzaklaşma yaşadığınızı söyleyebilir miyiz?
Olabilir tabii. Mesela bir resim yapmıştım, yaptığım resmi bir daha tekrar yapmam gerekti bir proje için hazırlıyorum. İlk defa yaptığım tablonun aynısını yapmaya çalışıyorum ama tabii nasıl yaptığımı asla hatırlamıyorum. Allahtan yaparken biraz çekmişim resmi falan var, hatırladığım yerden başladım hatta da. Geçen bir sanatçı arkadaşım geldi mesela o netlik ve gerçek dünyayla ilişkisini kurmak istiyor. Bende tam tersi bir durum var. Bir kere bir koleksiyoner sormuştu yaptığım resmin adı var mı diye. “Yok” dedim, resmi alan koysun adını isterse. Ne istiyorsa, bakınca ne görüyorsa onun adını versin. Ben bir şeye benzesin istemiyorum, bir şeye benzemesi gerektiğinde o benim için işçilik gibi oluyor. Onda kaybolamıyorum. Bir şeye benzeme kaygısı gütmediğimde onda kaybolabiliyorum ve bana bu iyi geliyor.
- Resmin yanı sıra seramik sanatıyla da ilgileniyorsunuz. Seramik sanatıyla ilişkiniz nasıldır? Kendinizi yakın gördüğünüz bir malzeme var mı?
Evet, aslında çok seviyorum, ilerlemek de istedim ama onun için de mekân gerekiyor. Atölyem olduğunda küçük bir fırınla beraber devam edebilirim. Ara ara deniyorum minik heykelcik denemelerim oluyor.
- Bu soruyu hem sahne sanatları hem de plastik sanatlara yönelik soruyorum, sanat aracılığıyla kendinizi ifade ederken ilham aldığınız, size güç vere biri/birileri var mıdır?
Kendini özgürce ifade edebilen, neşeyle işini yapan ve etrafa ışık saçan insanlar çok hoşuma gidiyor. Çok fazla genç kadın oyuncularımız, sanatçılarımız var. Her şey bir tarafa, bunu yaparken etrafa saçtıkları ışık çok hoşuma gidiyor. Kendi içinde parlayan insanlar, bu insanlar çoğunlukla kadın oluyor, çok ilham veriyor bana. O zaman ben de daha çok üretmek istiyorum.
- Sanatla ilgili hayaliniz var mı? Bir hedefiniz var mı?
Var tabii, gerçekleştirmek için biraz zaman ve sermaye istiyor. Olmayacak şeyler de değil tabii. Disiplinler arası bir sergi yapmayı, sanatın çok alakasız dallarını bir araya getirmeyi çok isterim. Dünyada da çok örnekleri var zaten.
Ben aynı zamanda oyuncuyum da. Yazdığım hikâyelerim de var. Ben hayal ederek yaşıyorum. Hayat bu dönemde bunları gerçekleştirmek için olanaklar sunuyor önüme. Hepsi için çalışıyorum. Dönüp baktığında kendimi gerçekleştirmiş olmak, an büyük hedefim.
- Gelecek planlarınız nelerdir?
Ressamlık kariyerimle ilgili hedeflerim büyük, farklı sanat dallarını da birleştiren proje hayallerim var. Ben zaten resim yapıyordum ama görünür kılmaya karar verdiğimde, çokça talep gördü ve bu da beni çok heveslendirdi. İşin içine girdikçe kadınların anne olup süreklilik sağlayamayacağına ilişkin bir ön yargı olduğunu gördüm. Bu beni çok şaşırttı, hırslandırmış da olabilir, bu sürekliliği sağlayacağıma dair bir işaret vermek için gaza basmış olabilirim. Her yıl sergilere ve fuarlara katılıyorum. Bu sene de Contemporary ve ArtContact var önümüzde. Yurt dışında önemli kuruluşlarla da olumlu giden bir sürecim var. Yakın zamanda umuyorum bunları da yazıyor olucaz.
Diğer taraftan, DoArt Galeri ile özel kurum ve STK’lar ile Sanat Projeleri tasarlayıp hayata geçirmeye devam ediyorum.
Melis Babadağ’a Sevgilerimizle…