Çalışmalarını dijital sanatlar ve tasarım çerçevesinde gerçekleştiren sanatçı kardeşler, bugüne kadar birçok sanat organizasyonu düzenleyen Grid İstanbul’un da kurucuları. Arkmanlar, Contemporary Istanbul’un Plugin bölümünün yaratıcıları olmalarının yanı sıra, ilk iki yılında küratör olarak da yer aldılar. Bu yıl “Natura Nova” sergisi ile Plugin’de yeniden görülen Ceren ve Irmak Arkman ile CI 2017’den ve yeni sergilerinden bahsettik.
Röportaj: Çisem Danacı / Fotoğraf: Berge Arabian
Sanat yolculuğunuz nasıl başladı? Bu alanda beraber çalışan pek çok ikili var, ancak görüş ayrılıkları nedeniyle yollarına ayrı devam etmeyi seçenler de oluyor. Siz birlikte hareket etmeye nasıl başladınız?
Önce Irmak bu alanda çalışmaya başladı. 13 sene önce Irmak Kargart’da çalışıyordu. O dönem uluslararası bir video festivali geliştirdi. Bu festival Kurye Video Organizasyonunun temelini oluşturdu. Kısa sürede festival Kargart’a sığmayıp bağımsızlığını ilan etti. Bu dönemde ben de işin içine dahil oldum. Böylece Kurye Video hem festival hem de Avrupa’nın en büyük 3. video arşivi olarak varlığını sürdüreceği bir yola girmiş oldu. Zamanla festival video sanatıyla yetinmeyip alanını geliştirmeye başladı. Önce dünyanın 3. video oyun sanatı sergisi ve festivali geldi. Sonra dijital kültür festivalleri düzenlemeye başladı. 13 sene sonrasında dijital sanat ve tasarımın her alanında faaliyet gösteren ve hem sanat kurumlarına hem markalara bu alanlarda proje üreten Grid Istanbul’la yolumuza devam ediyoruz.
Dijital sanatlar ve tasarım alanlarında yoğunlaştığınızı görebiliyoruz. Sanatın bu medyumlarında ilerlemeye nasıl karar verdiniz?
Başta yola non-profit olarak çıktık. Yeni medyanın kolay taşınabilirliği bizim için çok cazipti. Geleneksel sanat kurumlarına ve bu kurumların kapılarını tutan geleneksel yönetici/küratörlere karşı bir tepki olarak doğdu Kurye. İsim de zaten bu taşınabilirliğe işaret ediyordu. Dünyanın dört bir yanından insanlar bize postayla işlerini gönderiyordu.
İşin içine girdikçe ve ilgi alanlarımız genişledikçe yeni medyaya giderek daha fazla bağlandık. Yeni çağa uygunluğu, sanatın üretim ve tüketim süreçlerini özgürleştirme, sanat dünyasını dönüştürüp dışlayıcı değil, kapsayıcı bir hale getirme, sanatla hiç alakası olmayan insanların bile ilgisini yakalama potansiyeli ilgimizi çeken yönleriydi. Ayrıca teknolojiye de meraklıyız. Başka bir alanda ilerlememiz beklenemezdi sanırım.
Grid Istanbul isimli bir oluşumunuz bulunuyor. Bir yandan kültür-sanat ve eğitim üzerine bir organizasyon şirketi olarak ilerleyen Grid, bir yandan da dijital tasarım hizmetleri sunuyor. Bunun yanı sıra sergi ve festivaller de düzenliyorsunuz. Kısacası Grid, kültür-sanatın her alanında kendine bir yer ediniyor. Peki nasıl ortaya çıktı Grid Istanbul?
Yaptığımız işler Kurye çatısı altına sığmamaya başlayınca Grid ortaya çıktı. Zaten bizim bu alanda gelişimimiz hep çok organik oldu. Alanın ihtiyaçları bize yön verdi. Önce video sanatı kendine fazla yer bulamıyordu; biz bu alanla ilgilendik. Sonra video kendine yer edindi ama yeni medyanın diğer alanları pek bilinmiyordu. Onlarla ilgilenmeye başladık. Baktık ki bu alanda atölye ve seminerlere ihtiyaç var, o konuda ilerledik. Sanatçılar yurt dışına çıkamamaktan yakınıyordu; bu konuya eğildik. Bir noktada, işin ticari tarafıyla ilgilenmek için şirketleşme ihtiyacı doğdu çünkü non-profit bir yapı kurumsal hizmet sunmaya ya da sanatçı temsil etmeye ya da yaratıcı yapımcı olarak çalışıp büyük çaplı projeler geliştirmeye uygun değildi.
Contemporary Istanbul ile iş birliğiniz nasıl başladı? Plugin nasıl ortaya çıktı?
Plugin 2013 senesinde doğdu. Ama bizim Contemporary Istanbul’la ilişkimiz çok daha önceye dayanıyor. Bu fuarın ilk senelerinden beri süregelen bir ilişki. Kurye Video olarak non-profit faaliyet gösterdiğimiz dönemlerde, önce Irmak sonra da ben bir süre aktif olarak Contemporary Istanbul bünyesinde çalıştık. Ama sonraki senelerde de Plugin’e kadar gelen süreçte her sene küçük de olsa bir proje ile fuarda yer aldık. Video gösterimleri, non-profit alanında sergiler, vs. Hatta fuarda fiziksel olarak yer alamadığımız tek senede de dünyanın ilk AR sergisini tasarlayarak CI’da gerçekleştirdik. Süregelen bu ilişki nedeniyle CI bizi 2013 senesinde bir video bölümü başlatmak için davet etti. Ama o dönemde biz artık videonun çok daha ilerisinde işler yapmak istediğimiz konusunda nettik. Bu vizyonumuzu ve bu tarz bir proje konusunda projeksiyonumuzu anlattık ve CI da heyecanımızı paylaştı. Sanat fuarlarının standart kalıplarının ve sergileme mekanizmalarının yeni medyanın hakkıyla sergilenmesine olanak vermediği ve bunun için yeni medyanın piyasa değerini yükseltemediği düşüncesiyle yola çıkan proje bu sınırlamaların nasıl aşılabileceği konusuna cevaplar arıyordu. Böylece bir yola girilmiş oldu. Çok kısa bir sürede projenin adı, kavramsal çerçevesi ve genel mekânsal vizyonu ortaya çıktı. Ve sonar katılımcılar belirlendi. Bunların hepsi birkaç ay içinde oldu ve elbette çok yorucu ve zorlayıcı bir süreçti. Ama sonuçta ilk defa yeni medyaya özel bir ticari fuar denemesi ortaya koymuş olduk. Bu alanda hala tek fuar olan Unpainted bizden 3 ay sonra gerçekleşti. Ve açıkçası bizden pek çok konuda ilham aldı. İkinci senesinde de projeyi daha da geliştirdik ve kuvvetlendirdik.
Plugin projesi hangi perspektifleri inceliyor, nasıl eserleri kapsıyor?
Kuruluş vizyonu olarak Plugin yeni medyanın her alanı ile ilgileniyor. Işık işleri, ses işleri, video mapping, jeneratif işler, kod tabanlı her uygulama, 3D printler, robotik işler, vs… Biz küratör olarak yeni medya tanımını çok geniş kullanıyoruz: teknolojinin yeniliğinden çok yaratılan sanatsal deneyimin yeniliğiyle ilgileniyoruz. Ve alanın aktörlerini de sadece sanatçı ve galericilerle sınırlı tutmuyoruz. Tasarım stüdyoları, mimarlar, teknolojik ar-ge şirketleri, kodcular, vs… Bu nedenle, Plugin de çok geniş tanımlı bir alan olarak tasarlanmış oldu. Elbette, seneler için de farklı küratörler projeyi devraldıkça onların kişisel tercihleri doğrultusunda bazı değişiklikler olmuştur/olacaktır. Ama kuruluşunda durduğu yer itibariyle Plugin dışlayıcı değil, kapsayıcı ve büyümeye açık bir platform.
Yeni medya kavramından bahsedebilir misiniz, nasıl bir çerçeveye sahip? Sanat, sürekli değişim halinde olan dünyayı yakalamaya çalışır. Ancak yeni medya için bu daha da hızlı güncellenmesi gereken, hatta belki geleceğin hesaplandığı bir durum olmalı?
Yeni medya yeni teknolojilerle yakın ilişki içinde bir sanat dalı. Bu açıdan bakıldığında aslında sanat, teknoloji, tasarım, mimari gibi ayrım ve kategorileri aşmaya çalışan, bu alanları birbirinden ayıran çizgileri muğlaklaştıran bir pratik. Bu bizim gözümüzde sanatı tümden değiştirme potansiyeline sahip bir alan. Yaratım, dağıtım, tüketim süreçleri tümden bildiğimiz yerleşik sanattan farklı. Mesela tekil sanatçı, yaratıcı deha gibi sanatta çok rağbet gören kavramlara yakınlığı yok. Takım çalışması, farklı alanları birbirine getiren ortaklıklar yeni medyada daha öne çıkan bir yaklaşım. Elbette, eski sanatın alışkanlıklarını yeni medyaya taşımakta ısrar eden sanatçılar da var ama alanın asıl başarılı isimleri bunun hatalı olduğunu anlayanlar. Çünkü kimse hem ışıktan hem robotikten hem koddan hem estetikten hem sesten hem motion graphics’ten anlayamaz. Ve başarılı işlerde bu alanlardan birkaç tanesinin iyi kullanımının bir araya gelmesi elzem. Onun için yeni medya alanında takım halinde çalışmayan sanatçılar bile en azından ikili. Dağıtım açısından çok daha az kişiye ve kısıtlamaya bağlı. Bu aslında yeni medyaya büyük serbesti kazandırıyor. Yurtdışındaki bir sergiye 2 tonluk heykel göndermeyi düşünün bir de zarfın içinde usb stick. Dağıtımın kolaylığı, sergileme için kurumsal mekanlara bağımlı olunmaması (hatta sanat kurumlarının çoğunun zaten yeni medya sergilemeye uygun olmaması) gibi faktörler de aslında bu alanda çalışan sanatçıların artık hantallaşmış bir geleneksel sanat kurumları ağından bağımsızlaşmasına imkan sağlıyor. Yeni medya teknolojiyle çok yakın ilişki içinde. Günümüzde de teknoloji hiç görülmemiş hızla ilerlediği ve hiç olmadığı kadar günlük hayata nüfuz ettiği için, son teknolojik gelişmeleri takip etmek ve hep teknolojik gelişmenin öncülerinden olmak, bir AR-Ge mantığı benimsemek yeni medya sanatçıları için önemli bir sermaye. Ama bir taraftan da bu çok abartılmaması gereken bir konu. Teknoloji fetişizmine de gitmemek lazım. Çünkü sen eğer sanatçı olarak tek dayanağı ve etkileyici tek tarafı teknolojisi olan bir iş yapıyorsan, emin ol ki maksimum 3 ay içinde onun aynısını yapan bedava bir app olacak. Ya da mesela senin ışık sanatı diye satmaya çalıştığın işi iki gün sonra Şişhane’de bir aydınlatmacı yapacak – hatta belki çoktan yaptı. Yeni medya sanatçısı teknolojiyi bilmeli, becerisi dahilindeyse ilerletmeye bile çalışmalı ama sırf teknolojiye güvenmemeli. Onun üstüne sırf kendisinin olan bir şey koyabilmeli
Yeni medya, görece genç sanatçıların yer bulabildiği bir alan. Ulaştığı kesimin büyük bir kısmı da yine gençlerden oluşuyor. Sanatın bu alanını, daha evrensel kılmak için çalışmalar olmalı mı, bu ilişkiyi geliştirmek için neler yapılabilir?
Bizim sergilerimizdeki gözlemlerimiz aslında çok bu yönde değil. Her yaştan insanın yeni medyaya ilgiyle yaklaştığını görüyoruz. Aslında yeni medyanın potansiyeli de tam burada yatıyor. Her yaşa ve kesime hitap edebilme ve sanatı hiç olmadığı kadar evrenselleştirebilme kapasitesinde. Artık her yaştan insan teknoloji ile iç içe. Çocuklar da tablet kullanıyor. Emekliler de zamanının büyük kısmını internet de geçiriyor. Günlük hayata nüfuz eden teknoloji artık hiçbir şekilde gençlerin tekelinde değil. Onun için yeni medya sergisine gelen herkes aslında bir yakınlık/tanışıklık hissiyle geliyor. Herkes bir heykeli nasıl incelemesi gerektiğini bilmeyebilir ama hemen herkes dokunmatik ekranla nasıl ilişki kuracağını biliyor. Artık teknoloji insanlara çok daha yakın ve güvenli geliyor. Teknolojiyi platform olarak kullanan sanat da daha az korkutucu…
Gençlerin daha çok ilgisini çektiği izlenimini yaratan, gençlerin artık diğer sanat alanlarına fazla rağbet etmemesi. Diğer sanat dalları günümüz dünyasına doğmuş insanlar için artık yeterince heyecan verici değil belki de. Bugünün gençleri zaten kendilerini dijital ortamlarda ifade etmeye alışık. Sanatta da bunu yapmaları ve bunu aramaları doğal. Yani bizce yeni medya her yaşa hitap ediyor ama gençlere en çok hitap eden sanat yeni medya.
Plugin, Contemporary Istanbul’daki beşinci senesinde. Proje nasıl değişimlerden geçti? Bu yıl yapısal olarak bir fark görecek miyiz?
Biz başka projeler nedeniyle yurt dışında olduğumuzdan aradaki iki sene Plugin’i takip edemedik. Bu nedenle aradaki dönüşümüyle ilgili konuşmamız çok doğru olmaz. Ama bu sene ilk iki seneden farklı olacak. İlk iki sene fuara yine fuar formatında bir eklenti şeklinde tasarlanmıştı Plugin. İsim de oradan geliyordu zaten. Bu sene biraz daha küçük ve kürasyonlu bir sergi şeklini alıyor. Fuar mantığında birbirinden bağımsız sunumlar gerçekleştiren stantlar yerine, bizim davet ettiğimiz sanatçıların bir tema etrafında toplanmış işlerinden oluşan bir sunum göreceksiniz.
Bu yıl ”Natura Nova” isimli bir sergiyle, Plugin ile yeniden bir araya geliyorsunuz. Bu sergiden bahsedebilir misiniz? Hangi sanatçıları, nasıl eserleri göreceğiz?
Adından anlaşılacağı üzere doğa temalı bir sergi. Doğanın yeni temsilleri ya da yeni doğa tahayyülleri bir araya geliyor. Bu tema zaten önceki sergilerimizde de ciddi bir alt kategori. Bu sergi için sırf bu temaya odaklanma kararı aldık.
Bizim sergilerimizi önceden takip edenlerin tanışık olduğu bazı isimler olacak. Bizim sürekli birlikte çalıştığımız, sergilerimize yeni işler üreten ya da yeni ürettiği işleri ilk bizim sergilerimizde gösteren temel bir sanatçı ağımız oluştu. Her sergimizin belkemiğini aslında bu sanatçılar oluşturuyor. Onlarla birlikte geliştirdiğimiz çerçevenin içine sonra her sergide bir kaç yeni isim dahil ediyoruz. Bu sergide göreceğimiz isimler Memo Akten, Onformative, Field, Lia, Quayola, Joanie Lemercier, Sougwen Chung, Semiconductor, Ryoichi Kurokawa, İdil İlkin, Felix Luque, Aziz+Cucher.
Sanatın bir şekilde daima doğayı gözetmesi bir yana; olabildiğine dijital ve teknolojik bir olgu olan ”yeni medya” ile ”doğa” kavramları birbirleriyle pek de örtüşmüyor. Ancak siz ”Natura Nova” yani ”Yeni Doğa” ile bu iki olguyu bir araya getiriyorsunuz. Peki nasıl bir yeni doğa göreceğiz bu sergide?
Doğa temsilleri her tür sanat pratiğinde merkezi yere sahip aslında. İnsanların doğaya ilgisi ve hayranlığı bitmiyor. Yeni medya, özellikle de bu alanın teknolojiyi ve bilgisayarları daha ağırlıklı olan kullanan örnekleri uzun süre daha geometrik formlara odaklandılar. Ama geometrik formlarla ve teknolojik uzmanlıkla yapılabilecek şeyler bir sınıra geliyor. Sanat sadece “ben bunu diğer herkesten daha iyi yapabiliyorum” demenin ötesinde bir şey olmalı. Öbür türlü aslında ne kadar teknolojik bir iş yapsalar da daha zanaat alanında sayılırlar. Bu işi sadece teknolojik bilgi ve becerinin ötesine çıkarmak için işleri organik formlara açmak yeni medya sanatçılarının kariyerlerinde sıklıkla gözlemlediğimiz bir dönüşüm. Yani aslına bakarsanız yeni medyada doğa giderek yükselen ve kuvvetlenen bir yönelim. Biz de buna işaret eden bir sergi yapmak istedik.