Eserlerinde mimari çizgilerden yararlanan Daniel Arsham, minimal tarzı ve arkeolojik birer kalıntı niteliğindeki çalışmalarıyla tanınıyor. Enstalasyonlarını, yaptığı kısa filmlere taşıyan Arsham, geçmişten günümüze sanat hayatını Artkolik ile paylaştı.
Röportaj: Çisem Danacı
Ünlü koreograf Merce Cunningham ile, sanatçının ölümünden önce, çalışma şansını elde etmiş son kişisiniz. Cunningham’ın dans topluluğu için set, ışık ve kostüm tasarımı yaptınız. Bu iş birliği, sanat hayatınızı nasıl etkiledi?
Merce Cunningham ile 2005 yılında tanıştım. Miami’deydi ve 2007 yılında Miami’de prömiyerini gerçekleştireceği yeni bir proje için, iş birliği yapabileceği birilerini arıyordu. Miami Çağdaş Sanat Müzesi’nde eserlerimden birini görmüş. Beni aradı ve kendisiyle çalışmak ister miyim diye sordu. Birlikte geçirdiğimiz zamanda Merce’den çok şey öğrendim. Eserleri, temel olarak John Cage’in şans teorisine dayanıyordu. Bu nedenle birlikte çalıştığımızda, ortaya kesin olarak nasıl bir şey çıkacağını prömiyere kadar bilemiyordum. Ayrıca müziğin nasıl olacağını da bilemiyordum. Aynı şekilde, o da benim ne yaptığımı ve müziğin nasıl olduğunu tam olarak bilmiyordu. Süreç, ortakların birbirinden bağımsız olarak hareket etmesiyle gerçekleşiyordu.
Mimar Alex Mustonen ile 2008 yılında Snarkitecture’ı kurdunuz. Snarkitecture’dan bize bahsedebilir misiniz? “Mimariye, yapmaması gereken şeyleri yaptırıyoruz” diye tanıtılan bu kuruluşun, bildiğimiz anlamda klasik bir mimarlık firması olmadığı açık. Peki Snarkitecture neyi keşfetmeyi, nasıl projeler yaratmayı amaçlıyor?
Snarkitecture, kendi uygulama alanımdan çok, mimariye yakın şeyler üretme arzumdan ve ihtiyacımdan doğdu. Snarkitecture, bir anlamda sanat ile mimarlık arasında çalışıyor. Ne tam olarak sanat, ne de tam olarak mimari. Genellikle eğlencelidir; çoğu zaman malzemelerin indirgenmesi, paletin azaltılması, arzunun sadeliği ve oyun ile ilgilidir.
Kum saatlerinden oluşan bir seriniz var. Serideki kum saatlerinin her birinin iki bölmesinde de objeler yer alıyor. Kum bir bölmeden diğerine akıyor ve kumun azaldığı bölmedeki obje açığa çıkarken, diğer bölmedeki obje kumun altında kayboluyor. Bu kum saatlerinin içindeki objeler neyi temsil ediyor?
Nesneler sıklıkla bugünle ilişkilendirdiğimiz şeylerdir. Kum saatinde her iki tarafta da nesneler var; bunlar bir fotoğraf makinesi ya da bir telefon olabilir. Çoğu zaman, bu anla ilişkimizi kurduğumuz şeyler. Onları gelecekteki bazı arkeolojik alanlarda bulabiliriz. Böylece kum saati çevrildikçe, döngüsel bir arkeoloji çeşidine dönüşür. Zamanda ilerliyoruz ve aynı zamanda geriye doğru gidiyoruz.
“Hourglass” serginizde, monokromik renkte bir Japon zen bahçesi yarattınız. Bu zen bahçesi ne ifade ediyor?
Eşimin Japon olması nedeniyle, son birkaç yılda, Japonya’da çok zaman geçirdim. Japonya’da birçok şeyin, basitlik, azalma, malzemeye dikkat ve ışığın bir alanı nasıl etkilediğine ilişkin kendi düşünce tarzıma benzediğini fark ettim. Kyoto’daki tüm bahçelerde desenler sabittir ve sanki her gün aynıymış gibi görünürler. Ancak aslında her gün yeniden şekillendirilirler. Bu yüzden bunlar, daimi yanılsamalar gibidir. Kendi bahçelerimi yapmaya başladığımda, bir renk unsuru eklemek istedim. Kyoto’daki bahçeler küçük beyaz çakıllarla yapılır, benimki ise renkli bir kristal malzeme ile üretiliyor.
Bu enstalasyonda kullanılan renklerden biri de mavi. Mavinin, bu zen bahçesiyle bir araya gelmesinin nasıl bir anlamı var?
Aslında bu projemde birçok farklı renk kullanıyorum ve bu seçim, çoğunlukla malzemenin kendisine dayanıyor. Bahsettiğiniz bahçenin mavi olmasının nedeni ise, malzemenin kalsit mineraline dayanması. Bahçe pembe olduğunda, kuvars veya selenit kristaline dayanıyor ve gerçekten renkten daha fazla malzeme ile ilgisi var. Maviyi özel kılan ise, renk körlüğüm olmasına rağmen, iyi gördüğüm bir renk olması.
“Hourglass” isimli, bir kısa filminiz yayınlanacak. Geçmiş, Şimdi ve Gelecek (The Past, Present and Future) isimlerine sahip bu üç bölümlük filminizden bahsedebilir misiniz?
Yönetmen Benjamin Nicholas’la bir dizi film üzerinde çalıştım. Bunlar kısmen belgesel, kısmen kurmaca gibi filmler ve belgesel ile kurgu arasında ileri geri hareket ediyorlar. “Hourglass”, stüdyomdaki çalışmalarım arasında inceleme yapıyor ve ilerledikçe geleceğe dair araştırmalar yapacak.
“Future Relic” isimli bir kısa film seriniz bulunmakta. İlk film deneyimlerinizden olan bu proje, sizin için nasıl bir süreç oldu?
“Future Relic 03”, benim için film yapımına girmenin bir yolu gibiydi. Bu film, bir medyum olarak film ile neler yapılabileceğini incelemek adına bir deney niteliği taşıyordu. Akademi Ödülü sahibi Mahershala Ali, Juliette Lewis, James Franco ve Arturo Castro da dahil olmak üzere birçok yetenekli aktörle çalışma şansına sahip oldum. Film, çok planlı bir araçtır ve her yönünün kontrol edilebilir olmasını takdir ediyorum. Ayrıca ayrıntıya ve diğer becerilere de çok fazla dikkat edilmesi gerekiyor. Kendim, stüdyomda bir resim yapabilirim; ancak filmin onlarca gerekliliği vardır. Çevremde, bu alanda uzmanlaşmış inanılmaz yetenekler olduğu için şanslıydım. Nasıl film yaratılacağını ve nasıl çalışılacağını bilen insanlardı.