1937 doğumlu David Hockney, ressamlığının yanı sıra sahne tasarımları ve fotoğrafçılığı ile de tanınmakta. 1960’lı yıllarda, Pop Art akımına katkı sağlayan önemli isimlerden olan sanatçı, 20. yüzyılın en nüfuzlu İngiliz sanatçılarından biri olarak kabul ediliyor.
Andy Warhol gibi, açık bir şekilde eşcinsel sanatçılardan olan Hockney, “We Two Boys Together Clingin” (1961) gibi portreleriyle eşcinselliğin doğasını eserlerinde yansıtmakta. David Hockney, müzikal sesleri renk olarak görebilen sinesteziklerden olup, resimlerinde bu özelliğini yansıtmasa da, opera ve baleler için yaptığı sahne tasarımlarında bu özelliğinden yararlanmaktadır. Hockney’nin ismi daha çok Pop Art’la yan yana anılmakla birlikte, sanat hayatı boyunca pek çok farklı akıma yaklaşmış, çeşitli eserler üretmiştir. Geçmişteki eserleri arasında Francis Bacon benzeri, ekspresyonist çalışmalar da yer almaktadır. David Hockney, kısa bir süre önce de Taschen ile “David Hockney – A Bigger Book” kitabını çıkarmıştı. 600 sayfalık, dev boyutlardaki kitap, sınırlı sayıda olup, sanatçının 60 yıllık kariyerinden eserleri barındırmakta. Kitapların her biri Hockney tarafından özel olarak imzalanmış. “David Hockney – A Bigger Book” kitabı, Taschen’in resmi internet sitesinden (www.taschen.com) veya Tate Modern’in internet üzerindeki mağazasından satın alınabilir.
“Nasıl unutulmaz resimler yaparsınız? Kimse bilmiyor. Yapabilseniz bile nasıl yapıldığını bilmezsiniz çünkü bunun bir formülü yoktur. Daha hatırlanır resimler yapabilmek için bir reçete yok. Üstelik unutulmaz resimler o kadar da çok değildir. Çoğu unutulabilir eserler, değil mi?” sözleriyle Hockney, aslında kendisine yöneltilen “Nasıl bu kadar mükemmel resimler yapıyorsunuz?”, “Nasıl bu kadar ünlü oldunuz?” gibi sorulara da cevap vermiş oluyor.
David Hockney, şimdiye kadarki en geniş çaplı sergisini, geçtiğimiz Şubat – Mayıs aylarında Tate Museum’da düzenledi. Sergi, sanatçının en ünlü eserlerini bir araya toplayarak, kariyeri boyunca yarattığı çizim, resim, baskı, fotoğraf ve video alanlarındaki büyük başarılarını göz önüne getirdi. Bu yıl, 80. yaşını kutlayan Hockney, sanatsal tarzını ve çalışma tekniklerini değiştirmeye devam etmekte. Sanatı yolunda ilerlerken yeni teknolojileri de benimsemekte. Yeniliğe ve değişime olan ilgisini, eserlerindeki su ve havuzlara olan bağlılıkta da görmek mümkün. Değişimin bir sembolü olan su, somutsallığının yanı sıra daima dönüşüm halindedir, asla sabit kalmaz; kelimenin tam anlamıyla, akar ve ilerler. Bu nedenle David Hockney’i suya benzetmek gerçekdışı kalmayacaktır. Portre ve Los Angeles’ın yüzme havuzları görsellerinden, onlarca farklı çizim ve fotoğrafa, Yorkshire manzaralarına ve bir kısmı henüz halka sunulmamış en yeni tablolarına kadar bu sergi, her bir eserin aslında nasıl da kendinden önce gelmiş eserlerin köklerinden filizlendiğini çok boyutlu bir şekilde, derinlemesine tartıştı. Hayatta bir kez bulunabilecek bu şansı yakalayan herkes, bu unutulmaz eserlerle büyülendi.
Tate Museum’daki Hockney retrospektifinin eserlerinden biri olan “Model with Unfinished Self-Portrait” (1977) tablosunda, ön planda yatakta yatmakta olan anonim bir model görürüz. Arka planda ise masada çalışmakta olan David Hockney yer almaktadır. Hockney bu resimde kendisini, gözleyen, inceleyen, ön plandaki öznenin tanığı olarak resmetmiştir. Bakan olarak kendisini tabloya yansıtmak, David Hockney’i bakılan kılmıştır. Ancak kendisini bakılan olarak resmin içine yansıttığında bile, resim yaparken yani bakarken görünmektedir. Bir anlamda, “bakılan olduğumuzda bile bakan olmaya devam edebiliyoruz” demiştir. 60’lar Kaliforniya’sının sosyal ve cinsel özgürlük fikrini eserlerine taşıyan Hockney’nin en ikonik resimlerinden biri de “A Bigger Splash” (1967) tablosudur. Bu tabloda, soğukkanlı bir minimalizm görülmektedir. Suyun sıçrayışından havuza birinin girdiğini bellidir, ancak figür yoktur. “Model with Unfinished Self-Portrait” eserinde nasıl hem bakan hem de bakılan varsa ve ikisi de eserin bir parçası olarak bakılan haline geldiyse; “A Bigger Splash” tablosunda da tam tersine ne bakan görürüz, ne de bakılan. Bakılacak kimse yoktur… Belki de Hockney, sanatında ilerledikçe, kendisine bile dışarıdan bakabilecek, bir tanrısal bakış açısı geliştirmiştir. “A Bigger Splash”te Kaliforniya fantezisi, tek bir paket olarak sunulmaktadır. Arka planda kalan boş sandalye, sembolikleşmiş Hollywood yönetmen koltuğunun bir kopyasıdır. Yine arka planda gördüğümüz palmiyeler, tek katlı zarif minimal bina ve ön plandaki havuz ile stilize bir Kaliforniya manzarası yaratılmıştır. Hockney, bütün resmi olabildiğince sade ve düz tutmuştur. Ancak havuzdaki sıçrama için özel olarak çalışılmış, su damlaları ve köpükler için ayrı fırçalar kullanılmıştır. David Hockney’nin Tate Museum’daki retrospektifinde sergilenmiş “Sun on the Pool” (1982), “Portrait of an Artist (Pool with Two Figures)” (1972) ve “Portrait of Nick Wilder” (1966) gibi resimleri, yüzme havuzu serisinde yer alan diğer tanınmış eserler arasında yer almakta.
Dünyanın en az güneşli yerlerinden biri olan İngiltere’deki Yorkshire’da doğan Hockney, parlak yüzme havuzlarını ve havuzların çevresindeki mimariyi fazlasıyla rahat bir şekilde yaratmıştır. Sanatçı, havuz serisine 1964 yılında, Los Angeles’a gerçekleştirdiği ilk gezilerle başladı. Bu seri, oldukça canlı, neredeyse soyut düz renkler ve temiz hatlar, pürüzsüz yüzeyler ve Kaliforniya Modernizminin doğal çevresinin net yansımaları ile sonuçlanmıştır. Hockney, 1971 yılına dek sayısız yüzme havuzu resmi yaptı. Her resimde, sürekli değişim halinde olan su yüzeyini tasvir etmek için farklı denemelerde bulundu. Değişen su şablonlarında, sanatçının bilişsel ve duygu durumundaki değişimler de görülebilir. “A Bigger Splash” tablosunda duvarı andıran, neredeyse boyutsuz ve hareketsiz bir havuz görürüz. Hockney, bu tabloda sadece havuza birinin atladığını göstermek için, suyun belli bir noktasına hareket katmıştır. Daha sonraki resimleri olan “Portrait of Nick Wilder” (1966) ve “Peter Getting Out Of Nick’s Pool” (1966) gibi eserlerinde ise su dalgaları olup; bu dalgalar, birbirine bağlı ve slalom çizerek ilerler. Zaman geçtikçe, David Hockney, suyun canlılığını ve akışkanlığını yansıtmak için farklı stiller bulmuştur. Aynı konseptin içinde yarattığı değişimlerle, Hockney’nin havuzlarının sürekliliği devam eder.
David Hockney’nin yüzme havuzu resimlerinin bu kadar popülerleşmelerinin bir nedeni de; resimlerdeki havuzların ve evlerin mimari yapılarının, Güney Kaliforniya’nın kültürel kimliğini yansıtma şekli. Zengin ama gösterişsiz bir somutluk ile yansıtılan bu manzara, Los Angeles’daki sanat dünyası tarafından tamamen benimsenmiş. Bunun yanı sıra, resimlerden fışkıran parlak ışık ve zorlayıcı olmayan cinsellik de, döneminin eleştirmenlerini kendine hayran bırakmayı başarmıştır.
David Hockney, tabloları boyamakla yetinmeyerek, yüzme havuzlarının içlerini de boyamıştır. Hollywood’daki Roosevelt Hotel’in havuzunu boyayan Hockney, çizdiği desenlerle bir su altı duvar resmi yarattı. Yarım elips şeklindeki basit motiflerden oluşan bu duvar resmi, Hockney’nin eserlerindeki su temsillerine özgü bir eşsizliğe sahip. 60’lar Güney Kaliforniya’sının çılgın hedonizm döneminde, David Hockney ve havuzlarının ünü her geçen gün büyüdü.
Yüzme havuzu serisinde yer alan “Sun on the Pool” (1982), “Portrait of an Artist (Pool with Two Figures)” (1972), “A Bigger Splash” (1967) ve “Portrait of Nick Wilder” (1966) resimleri, David Hockney’nin en tanınmış eserleri arasında yer almakta.
Yazar: Aslı DANEEL