17. İstanbul Bienali’nin en etkileyici yerleştirmesi “Kiklop”u görmek için son 2 gün!
17. İstanbul Bienali bugüne dek izleme fırsatı bulduğum İstanbul bienalleri arasında ilk beşime kesinlikle girmez. Bienalin pandemi sürecinde planlanmış olması ve küratörlerle, sanatçılarla görüşmelerin çevrimiçi yapılmış olması bienal ekibi tarafından her fırsatta vurgulansa da eş zamanlı uluslararası bienallerin de bu süreçte planlandığı gerçeğini görmezden gelemeyiz.
Temasının olmaması, kompost kavramının ön plana çıkması ve global sorunları sadece çevre özelinde ele almaktansa kapsayıcı bir yaklaşımla çok farklı problemlere yer vermesi bienali fiziki olarak deneyimlerken kesinlikle kendini hissettiriyor. Bu bienal ciddi bir arşiv projesi olarak izleyiciyle buluşuyor. Yayınlar, araştırmacılar, kolektifler tüm bienal mekanlarına yayılmış durumda. Peki bir bienalin en önemli özelliklerinden biri olan izleyiciyi görsel ve işitsel olarak etkileme kısmı nerede? Beni bu yönde etkileyen bir numaralı iş Taksim Yaklaşım Tüneli’deki “Kiklop”.
Sanatçı Carlos Casas, Venedik Film Festivali de dahil pek çok uluslararası festivallerde ödüller alan bir film yapımcısı. Çalışmaları Tate Modern ve Centre Pompidou gibi prestijli galerilere seçiliyor.
Taksim Yaklaşım Tüneli’nde bienal izleyicisiyle buluşturduğu işi “Kiklop” İtalya’daki Uzun Boru Deneyleri Uluslararası İş birliği Merkezi (CICLoPE) adlı bir laboratuvarda üretildi. Bugün türbülans araştırmaları alanında dünyanın önde gelen bilim insanlarını bir araya getirme fikriyle işletilen bu laboratuvar, bir zamanlar Mussolini’nin doğduğu kasabayı modern bir merkez olarak tanıtmayı amaçlayan siyasi projesine ev sahipliği yapıyordu. Predappio sakinlerine iş garantisi verme vaadinin yanı sıra, faşist rejimin sözde gücünün bir simgesi olması amacıyla 1935’te burada bir uçak fabrikası kuruldu. Fakat uçak fabrikası sadece düşük teknolojili uçaklar üretebilmişti. Konumlandığı arazinin faaliyet alanına uygun olmaması ve savaş uçağı üretecek bilimsel mirasa sahip olmamaları nedeniyle proje tam bir fiyaskoya dönüştü.
Fabrikanın mimari kompleksi de engebeli arazi şartları göz önünde bulundurularak düzensiz bir şekilde konumlandırılmıştı. Fakat mimari kompleks planlanırken faşizmin gücünü gösterme çabalarından da geri kalınmamıştı. Arazide yer alan iki kör pasaj, Mussolini’ye sembolik bir gönderme olan devasa bir “M” harfi oluşturuyordu.
Bu başarısızlık üssü savaştan sonra önce tavuk, sonra da mantar yetiştirmek için kullanılmasının ardından yıllarca işlevsiz kaldı. Sanayi kompleksinin bombalama durumunda uçak üretimi için inşa edilen tünellerinde 2008’den bu yana aerodinamik türbülansına dair araştırmalar yapılıyor.
Araştırmaya dayalı projelerden projelere koştuğumuz 17. İstanbul Bienali’nde Carlos Casas’ın yaklaşım tünelindeki çalışması “Kiklop” izleyiciyi karanlık bir tünelde geçmiş travmaların mirası ile baş başa bırakıyor. Tünele adım attığınız andan itibaren “ucunda bir ışık var mı?” merakı ve heyecanıyla yürümeye devam ediyor izleyici. Yürürken kapkaranlık ama biraz ileride kırmızı, mavi ışıkları seçiyor gözlerimiz.
Tünelin girişinde yüksek sese duyarlı olanlar için bir uyarı var. Carlos Casas’ın mekana özgü yerleştirmesinde deneyimlediğimiz bu yüksek ve tekinsiz sesler, ritmik titreşimlerden kitlesel kontrol ve işkence aracı olarak kullanılan ses deneyleri gibi pek çok kaynağa başvurularak oluşturulmuş. Tünelin sonuna doğru yaklaştıkça sesler korkutucu bir hal almaya başlıyor. Nasıl olsa bu bir bienal işi, başımıza bir şey gelmez düşüncesine rağmen tedirginlik hiç bitmiyor.
Tünel boyunca yürürken zeminin dümdüz olmaması, görüş mesafesinin yetersizliği ve rahatsız edici seslerin giderek yükselmesi bu yerleştirmeyi deneyimlerken bütün duyuları açık tutmayı şart kılıyor. Tüm bu yönleriyle “Kiklop” 17. İstanbul Bienali’nin en unutulmaz işi olarak yerini alıyor hafızamda.
Bienalin sona ermesine 2 gün kaldı. Eğer hala ziyaret etmediyseniz ve hızlı bir bienal turu yapma niyetiniz varsa Casas’ın bu etkileyici görsel ve ses deneyimini kaçırmamanızı dilerim. 1930’ların travmalarının bıraktığı mirası araştıran bu yerleştirmenin, bizim hali hazırda devam eden ve durmaksızın tetiklenen travmalarımızla da yüzleştiren bir tarafı olduğu şüphesiz.