Bütün toplumlarda olduğu gibi Osmanlı Devleti’de kendisi için ideal insanı yetiştirmek
istiyordu. Osmanlı Imparatorluğunun her alanda yenilenme ve yapılanma çalışmalarının
bir gereği olarak uygarlıklara uyum sağlayacak yetişmiş elemana olan ihtiyacı daha da
artmıştı.Bunlarla beraber diğer devletlerinde yapmış olduğu gibi kendi vatandaşlarını
kendi istek ve düşünceleri doğrultusunda yetiştirmek için eğitim-öğretim kurumları
oluşturdu. Devletin öncelikli amacı kendine sadık, itaatkar bireyler yetiştirmekti. Bu da
bize devletin bu sefer de eğitim üzerinden yaptığı politikayı gösteriyor. Erken dönem
Osmanlı’sında henüz köyde yer alan halk sınırlı bilgiye sahipti ve bu bilgiler nesilden
nesile tekrar ediyordu. Bireyler tecrübe edinerek bilgi sahibi oluyordu. Köy halkının sahip
olduğu bilgiler günlüktü ve günü kurtarmaktaydı. Okuma-yazma halk için zorunlu değildi,
devlete hizmet eden ve üst sınıfa mensup kişiler biliyordu. Zamanla gelişen osmanlı
devletinde eğitime verilen önem arttı. Sıbyan mektepleri ve medreseler bu amaca
yönelik kurulan kurumlardı. Medreseler kendi içlerinde zamanla gelişerek bölümlere
ayrılmaya başladı. Medreseler en önemli gelişimini Kanuni döneminde yaşayarak belirli
bir sisteme kavuştu. Eğitim konusunda ki gelişmelerin özellikle Tanzimat Dönemi’nde
değişime uğradığını kaynaklardan öğrenmekteyiz. Bu dönemde batılılaşma etkisi,
yönetim kurumlarının gelişimi, dış ülkelerle ilişkilerin sıkılaşması eğitime de yön verdi.
Geleneksel yöntemler yerini bilimsel yöntemlere bıraktı. Bu bağlamda yine devlete
itaatkar ve devletin çıkarları doğrultusunda hareket eden ancak bir yandan da kendi
sorumluluğunu gözeten birey ortaya çıktı. Sıbyan mektebine başlayan çocuklara hem
dini hem de ilmi bilgiler öğretilmekteydi. Çocukların anadillerinde eğitim görmemesi
modern döneme geçiş olarak görülen tanzimat dönemi için oldukça ters bir sistemdi.
Devlet bu konuyla ilgili ıslahatlarla düzeni sağlamaya çalışmaktaydı. Örneğin sıbyan
mekteplerinde eğitim öğretimin nasıl olması gerektiğine dair risale hazırlanmıştır. Bütün
çabalara rağmen sıbyan mekteplerinden eğitim anlamında verim alınamamış ve devlet
modern okullar kurmaya başlamıştır.
İmparatorlukta farklı dinlere ve ırklara mensup bireylerin yer alması da eğitimde de farklı
sınıfların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Hem yabancı nüfus hem de halk arasındaki
sınıfsal fark eğitimde de farklı sistemlerin denenmesine yol açmıştır. Osmanlılık esas
alınarak müslüm ve gayrimüslüm bireyler bu fikire ısındırılmaya çalışılmıştır. Bu prensip
içerisinde gayrimüslümler kendi okullarını kurarak eğitimde yer edinir.
Bu dönemde görülen eğitimin temelinin eski kurumları kaldırmadan yerlerine yenilerini
kurmak oluşturduğunu örneklerden görmekteyiz. Yeniden bir düzen yaratmak eskiyi
benimsemiş olan halkın tepkisine neden olabilirdi.
Modernleşme dönemi olarak adlandırabileceğimiz bu yıllarda yapılan çalışmalar, çağdaş
eğitim ve öğretim kurumlarının kurulmasına bağlıydı. Ancak osmanlı bu konudaki
hedefine ulaşamamış. Aksine batılı eğitim alanlar ve medrese eğitimi alanlarla çatışma
doğmuştur. II.Abdulhamid ile beraber modern eğitim biraz daha oturmuş ve bununla ilgili
okullara devlet katkılı yardım, anadolu insanının eğitim görebileceği en uc noktalara okul
yapmak gibi adımlar olmuştur.
İlk, orta ve yükseköğretim, mesleki öğretim için, önemli kararların alındığı ama
uygulamada ise fazla başarılı olamadığı bir devir olarak karşımıza çıkmaktadır.
Abdülhamid, kendi devrinden önce şekillenmeye başlayan islamcılık hareketlerini eğitim
alanında da hem iç hem de dış politikasında kullanmıştır. Sonraki dönemler için tek
kurtuluşun eğitim olduğu savunulmuştur.
Hazırlayan: Begüm Boztaş