Müzik, vücudumuza komple iyi geliyor. Adeta kuvvetli bir ilaç gibi, ciğer, dalak ne varsa, ayırmadan tüm iyileştiriciliğini veriyor. Biz de rahatlıyoruz. Kafamızı onunla dağıtıyor, biraz da onunla birlikte yaşıyoruz.
“Bakın müzik beyne nasıl iyi geliyor?” başlıklı bir internet haberine denk gelseniz, muhtemelen içinde şaşırtıcı şeylerin olduğunu düşünmezsiniz. Öyle de zaten. Müzik, beynin çeşitli bölümlerini çalıştırıyor ve onu besliyor. Herhangi bir müzik enstrümanı çalan kişinin sesleri ayırmada ve motor becerilerinde çok daha iyi olduğu yapılan araştırmalarda ortaya çıkmış. Ayrıca, anlama ve görsel bilgiyi analiz etmede de çok daha iyi oldukları varılan sonuçlar arasında.
Açtık Müslüm Baba’yı yardırıyoruz (ama kendimizi jiletlemiyoruz çünkü o vücudumuz için zararlı, değil mi?) Bilim insanları diyor ki; “Açın! Dinleyin!”. Aslında genelde kötü hissetmiyorsunuz, tam tersine rahatlıyorsunuz. Biraz romantik ve hatta mutlu bile hissedebilirsiniz. “Nasıl????” diye soruyoruz gözlerimiz yaşlı, arkada “Yaktın Beni Dünya” çalarken… Bilim adamı müziğin sesini kısıyor ve “Aslında sen bu tarz bir şeyler dinlerken, yaşadığın üzücü şeyler geçiyor aklından. O yüzden biraz parçalanabiliyorsun. Ama sonunda rahatlıyorsun aslanım.” diyor. “Yaktın Beni Dünya”nın sesini tekrar açıyor ve hep birlikte eşlik ediyoruz.
Sevdiğimiz bir parça moralimizi yerine getirebiliyor. Çünkü sevdiğimiz parça vücuttaki serotonin seviyesini arttırıyor. Serotonin nedir? Yenir mi? Elbette hayır… Bize mutluluk ve canlılık hissi veren nöronlar arasında iletişimi sağlayan bir tür kimyasal. Niye bu kadar önemli? Çünkü eksikliğinde depresif ve sıkılgan hissediyoruz. O yüzden açın favori parçanızı da, keyfiniz yerine gelsin. Şöyle bir hareketlenelim, neşelenelim! Benim bu aralar seviyemi yükselten parça Ankaralı Turgut’tan “Kaymak Lazım” şiddetle tavsiye olunur!
Sevmediklerinizi sakın dinlemeyin. Bunlar tam bir serotonik katilidir. Sinsi ve derinden ilerleyip, fark ettirmeden serotonin seviyenizi düşürüyor, sonra çaktırmadan çekip gidiyorlar. “Serotonin seviyem düşüyor benim” diyerek emekli tribinizi atın ve katiyen sevmediğiniz parçaları dinlemeyin.
Klinik psikologlar yaptıkları araştırmalarda müziğin libidoyu yükselteceği sonucuna da ulaşmışlar. Hatta biraz daha ilginç bir açıklamayla, müzik ve seksi birbirine çok benzetmiş, ikisinin de duygu yüklü tecrübelerden oluştuğunu söylemişler. Müzikle birlikte artan serotonin seviyesi, erkeklerdeki düşük testosteronu coşturuyor. Kadınlarda ise durum daha da ilginç; romantik müzik dinleyen kadınların, dinlemeyenlere göre telefon numaralarını daha kolay verdikleri sonucuna varılmış. Olası taliplerinize bol bol romantic müzikler dinletin, belki de güzel bir aşka yelken açarsınız, kim bilir?
Spor yaparken doğru müzik seçiminin, mükemmel bir motivasyon yarattığı söyleniyor. Yapılan araştırmalar, tempoyu ne kadar arttırırsak motivasyonumuzun da doğru orantılı olarak o kadar arttığından bahsediyor. Sınır ise 145 metronom. Sonrasındaki herhangi bir tempo artışı, motivasyon kırıntılarımız tarafından görmezden geliniyor. Motivasyonumuzla birlikte, kalp ritmimiz de ister istemez müziğin temposuna uyum sağlıyor. Oturup her parçanın temposunu elle saymayın diye size birkaç örnek vereceğim: Phoenix “1901”, The Ting Tings “That’s Not My Name”, LCD Soundsystem “All My Friends”. Teker taker bu şekilde parçaları bulmak yerine, herhangi bir müzik servisinin egzersiz için hazırlanan müzik listeleri de sizi gaza getirebilir. Sporda size kendinizi bir Rocky Balboa gibi hissettirebilir.
Müzik ruhun zaten gıdası… Dolaylı olarak da vücudun isteği, bir ihtiyacı. Günde iki litre su içerken, yanına biraz da müzik koymayı unutmayın!
Yazar: Efe ALAÇAMLI