Günümüz sinemasında, cinsellik ve erotizm ‘’hayatın içinden’’ düşüncesiyle oldukça fazla yer alan bir unsurdur. Televizyon dizilerinde, sinema filmlerinde, romanlarda, sanat eserlerinde yer alan cinsellik içeren öğeler hayatımızın sıradan bir parçası haline gelmişken geçmişten bugüne bu unsuru ustalıkla kullanan bir isim, salt izleme eyleminin yanı sıra cinselliğin üzerinde durmaya değer bir konu olduğunun da canlı kanıtıdır: Tinto Brass!
Kariyerine, dünyaca ünlü İtalyan senaryo yazarı Roberto Rossellini’nin asistanlığını yaparak başlayan Tinto Brass, bugün bile erotik sinemanın akla ilk gelen, en önemli isimlerinden biri olarak anılır. İlk çıkışı Venedik’te amaçsızca dolaşan genç bir adamın hikayesini anlatan ‘’Chi Lavora & Perduto’’ adlı anarşik bir filmle olmuştur. Öyle ki film şirketi Paramount, sonradan Stanley Kubrick’in başyapıtı ‘’Otomatik Portakal’’ olarak karşımıza çıkacak filmi, henüz proje aşamasındayken Brass’a vermeyi düşünmüştür. Elbette böyle bir şey hiçbir zaman gerçeğe dönüşmedi. Ancak sonraları Brass’ın çektiği Nazi Almanyası’ndaki bir genelevi anlatan ‘’Salon Kitty’’ (1976) adlı filmi, hem içerdiği Tinto Brass usulü, keskin hatlı erotik sahneleri hem de ciddi bir konuyu işleyiş biçimiyle oldukça ilgi görmüştür.
Ingrid Thulin ve Helmut Berger’in başrollerini paylaştığı Salon Kitty, güzel Madam Kitty’nin kendi işlettiği mekan Salon Kitty’de, seslendirdiği bir şarkıyla açılır. Madam Kitty’nin bilmediği şey ise Nazi Almanyası’nda mekanını terk etmeye zorlanıp Naziler tarafından bir proje olarak tasarlanmış genelevin başına getirilir. Kitty, bunun bir proje olduğundan habersiz bildiği dünyanın tamamen değişmesine şahitlik etmeye başlar. Söz konusu genelevin sahibi korkutucu bir komutandır (Helmut Berger). Yirmi güzel genç kadın, bu genelevde çalışmak üzere seçilir. Seçim çok meşakkatlidir. Kadınlar fiziksel olarak deforme insanlarla birlikte olmaya, her türlü sapkınlığı hoşgörüyle karşılamaya uygun olarak seçilir. Seçmelerden sonra geneleve yerleştirilen kadınlar, bu evde Nazi askerlerinin seks kuklası olacak ama aynı zamanda onların gizli sırlarını öğrenmek için ajanlık yapacaktır.
Bu tip bir senaryo, doğası gereği kuşku götürmez bir şekilde birçok seks sahnesi vaat eder. Salon Kitty’de bu anlamda izleyiciyi yanıltmamak şöyle dursun; algısının çok üzerinde sahneler barındırır. Tinto Brass’a ‘’Yüzler yalan söyleyebilir ama popolar asla!’’ dedirten, obsesyon derecesindeki ‘’kadın kalçası’’ takıntısı bu filmde de tüm başrollerden rol çalmayı başarmıştır. Fakat farklı olan durum, Salon Kitty’deki erotizmin son derece organik ve sade oluşudur. Bu sayede izleyici, ucuz bir erotik film izlerken kapılacağı hislere kapılmaz. Bu ‘’tat altı tat’’ kalite, filmin birçok sahnesinde tezahürünü bulur ve farklılığını gözler önüne serer.
Filme görsel anlamda yakın bir bakış attığımızda yine oldukça başarılı bir yapımın izlerini görüyoruz. Kusursuz kamera açıları, nefes alıyormuş gibi hissettiren ve insanı sarmalayan kostümler, set dizaynı ilk göze çarpan bileşenler olarak sayılabilir. Film, son sahnesine kadar sizi ekran başında tutarak stil sahibi bir yumrukla son darbeyi vurur. Salon Kitty, Tinto Brass’ın hiç tartışmasız en başarılı eseridir.
Tinto Brass, Cannes Film Festivali’nde gerçekleştirdiği bir söyleşide şu sözleri söylemiştir: “Filmlerimin birçoğu yasaklandı. Hiçbir zaman yaptığım işin pornografi olmadığını anlayamadılar. Ben ise, sadece eleştirmenler öyle söylüyor diye asla yönümü değiştirmeyi düşünmedim.”
Sarf ettiği sözlerden de anlaşılacağı üzere Tinto Brass’ın filmleri sadece pornografik filmler olarak yorumlanmamalıdır. Söz konusu yapımlar tıpkı Salon Kitty’de olduğu gibi farklı açılardan ele alınabilecek, değinilmesi oldukça zor olan konulara değinebilen, belki bir yönden cüretkar sayılabilecek fakat sığ olmaktan oldukça uzak eserlerdir.
Yazar: Eren SAMANCIOĞLU