Eserlerinin her birini “ailem” diye tanımlayan ve onlarla güzellik kavramının spekülatif halini yansıtan bir sanatçı Patricia Piccinini. Hatırlarsanız kendisi Türkiye’de “Kuran Yırtan Kız” olarak bilinen eseriyle dikkatleri çekmişti. Patricia’yla hem bu asparagası hem de sanatı konuştuk.
Röportaj: Diyar Su ŞAHİN
Türk sanatseverlerinin eserlerinize ilgisi nasıldı? Ne gibi tepkiler alıyorsunuz?
Türkiye’ye her gelişim benim için ayrı bir deneyim. Artinternational’da harika bir deneyim yaşadım. Eserlerimin Türk izleyiciyle gerçekten bir bağ kurabildiğini hissettim. Hosfelt Gallery’nin koyduğu enstalasyon beni çok memnun etti. Çarpıcı bir çalışmaydı ve şovdu. Sanat fuarı standındansa bir müze enstalasyonu gibi görünüyordu. İzleyicinin de bununla bir etkileşim gösterdiğine inanıyorum.
Eserlerinizi yaratırken nelerden ilham alıyorsunuz?
İlhamımı her yerden alıyorum. Dünyada ve etrafımda olanlar, ayrıca medyanın bana getirdikleri de buna dahil. Çevre de bana ilham veriyor ama bu çevre daha çok çağdaş dünyaya ait olan bir çevre. Hem doğa, hem de teknolojiyi kapsıyor.
Ben en çok eserlerinizin gözlerindeki anlamdan etkileniyorum. Bunu ön planda tutmanızın bir nedeni var mı?
Çalışmalarıma adres göstereceğim bir çok fikir var. Bu yüzden insanların onlarla gerçekten bir bağ kurup, zaman harcayıp düşünmelerini sağlamak istiyorum. Bu bağı kurma yöntemlerimden birisi de izleyicide empati ve duygu oluşturabilecek objeler yaratmak. Gözler sanırım bunun için önemli. Bir sürüngenle kontak kurmak çok zordur. Çünkü gözleri yassıdır, bir uzaylınınki gibi. Benim yaratıklarımdaki gözlerin temelinde bir insanın, çoğunlukla da benim gözlerim var. Çoğu zaman, iletişim kurmayı sözsüz biçimde, ifadelerimizle ve özellikle de mimiklerimizle yapıyoruz. Evrensel olarak insan gözüne tepki veren bir temelimiz var, ki bu neredeyse bilinçdışı olarak yapılan bir şey.
Ailem diye hitab ettiğiniz eserleriniz için insanlardan olumlu ya da olumsuz tepkiler gördüğünüzde neler hissediyorsunuz?
Bu konuda gerçekten çok hassasım. Bu hassasiyetim nedeniyle, insanların çalışmalarım hakkında ne söylediğine çok fazla önem vermemeye çalışıyorum. En çok izleyiciler eserimin onlara düşündürdüğü şeyleri anlattıkları zaman heyecanlanıyorum. Hikayemin, başka insanlarla yeni bir hikaye yaratması beni çok mutlu ediyor.
Eserlerinizde güzellik kelimesinin tabularını yıktığınız çok açık. Size göre güzellik tam olarak ne ifade ediyor
Güzelliğin, benim için ne demek olduğunu tam olarak söyleyemeyebilirim. Ama şunu söyleyebilirim ki; bana göre güzellik sınırlı ve önceden tanımlanmış bir kavram değil. Benim eserlerimin argümanlarının özü, güzelliğin ve duygusallığın daha geniş bir tanımı. Bu her parçanın güzel olduğu anlamına gelmiyor. Çünkü eserlerim en grotesk haliyle bile, korkutucudan veya güzelden ziyade “samimi”.
Türkiye’de bir eserinizin yarattığı sansasyonu duymuşsunuzdur… “Kuran-ı Kerim’i yırttığı için fareye dönüşen kız” haberinden bahsediyorum. Bu haberin görselinde sizin eseriniz kullanıldı. İnsanlar buna inandı ve bir anda ortalık çalkalanmaya başladı. Bu konu size ne düşündürdü?
Benim çalışmamı içeriğinden tamamen uzaklaştırıyordu ve eserimi yaparken hiç onaylamadığım bir politik sav kullanılıyordu.Evet hatırlıyorum. Hala da zaman zaman çıkmaya devam ediyor bu haber. Bütün bu söylentiler beni başından itibaren çok rahatsız etmişti. Benim çalışmamı içeriğinden tamamen uzaklaştırıyordu ve eserimi yaparken hiç onaylamadığım bir politik sav kullanılıyordu. Tüm söylenenler, dinin kadınlar üzerinde kontrolü ele alma çabası, muhafazakar ve kadın düşmanlığına teşvik etme fikrini yaratmak üzere ortaya atılmış bir yalanın içerisinde benim eserim vardı. İnsanların çalışmamı bu şekilde tanıtıyor ve tanıyor olması, eseri korkutucu bulması ve bu sözlerle kandırılmış olması beni çok üzdü. Olayın tamamı üzücü ve tuhaftı.
Eserlerinizi ürkütücü bulan insanlar da var. Acaba bunun nedeni, eserlerinizi insanoğlunun evrimleşmiş hali gibi algılamaları mı?
Bence insanlar genel olarak alışılmamış olandan, içinde alışılmışın izleri dahi olsa rahatsızlık duyuyor. Eserlerin biraz tedirgin edici olması gerekir. Çünkü aksi takdirde o çalışmanın insanları bir yolculuğa çıkaramadığını düşünüyorum. Bu da işin hikayesini tek boyutlu yapar.
(Artkolik No:4 2015-2016 “Disturbia” sayısından)